İİT SONUÇ BİLDİRGESİ YA DA “DEVLET AKLI”NDAN YOKSUNLUK


Tayyip Erdoğan, İİT 13. Zirvesinde yaptığı konuşmada İslam dünyasında Şiilik, Sünnilik gibi mezhebi ayrımların bir kenara bırakılması gerektiğini söylemişti.

Tesnim Haber Ajansı - İstanbul’da toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı 13. İslam Zirvesi Sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgeye damgasını vuran Suudi Arabistan’ın görüşleridir.

Sonuç bildirgesinde İran; Suriye, Yemen, Bahreyn ve Somali’deki terörist faaliyetlere destek vermekle suçlanıyor. Ayrıca İran’ın Suudi Arabistan’da yapılan idamları eleştirmesi, bu ülkenin içişlerine karışmak olarak nitelendiriliyor. Tahran ve Meşhed’de bulunan Suudi diplomatik temsilciliklerinin saldırıya uğraması ise uluslararası hukukun ihlali olarak değerlendiriliyor.

Aynı şekilde Lübnan Hizbullah’ı da bölgedeki terörist faaliyetlere destek olmakla suçlanmış.

Gerçeklere karşı durmak

Öncelikle bütün bu tespitlerin gerçeklikle hiçbir ilgisinin olmadığını belirtmek gerekiyor.

İslam ülkelerindeki terörist faaliyetlerin ardında, ABD başta olmak üzere emperyalistler bulunuyor. Ama bu gerçek sonuç bildirgesinde tek sözcükle yer almıyor.

Öte yandan 2011 yılında Tunus ve Mısır’dan başlayarak diğer İslam ülkelerine de yayılan sözde “Arap Baharı”naboylu boyunca müdahil olan iki ülke, Türkiye ve Suudi Arabistan oldu.

Bahreyn’de 20011 yılında nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şii halkın yönetime karşı ayağa kalkması, bu ülkeyi işgal eden Suudi Ordusu tarafından bastırıldı.

Libya’daki meşru yönetime karşı harekete geçen teröristleri, Türkiye ve Suudiler açıktan desteklediler. Davutoğlu’nun uçağa atlayarak Bingazi’ye gitmesi ve valizlere doldurduğu paraları, Fransız uçaklarının bombardımanı eşliğinde savaşan teröristlere açıktan vermesi hatırlardadır.

Dünyanın 84 ülkesinden 80 bin terörist hangi ülkelerin parası ve silahı ile tam beş yıldır Suriye’yi yakıp yıkmaktadır?

Suudi uçakları Yemen’i hangi uluslararası hukuka dayanarak bombalamaktadır?
İran, Meşhed ve Tahran’daki Suudi misyonlarına yapılan saldırıları anında kınadı ve sorumlularını tutukladı. Bundan dolayı İran uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlanabilir mi?

Lübnan Hizbullah’ı, kurulduğundan bu yana İslam dünyasını karıştıran ABD emperyalizmine ve saldırgan İsrail Siyonizmine karşı mücadele ediyor. Bu durumda Hizbullah’ı terör örgütü olarak niteleyenler veya “terör örgütleri”ne yardımla suçlayanlar, kime hizmet etmektedir.

“Devlet aklı”nın gerekliliği

Belli ki İİT sonuç bildirgesini hazırlayanların gerçeklik diye bir sorunları yok ama emperyalizmin İslam dünyası içindeki “sadık müttefiki” Suudi Arabistan’ın görüşlerini esas almak gibi bir “dertleri” var.

Ama daha önemlisi Zirve’ye ev sahipliği yapan ve böyle bir bildirinin altına imza atan Türkiye’nin kendi milli çıkarlarını hiçe saymasıdır.

Türkiye, dünyanın en büyük emperyalistinin açıktan desteklediği bölücü teröre karşı amansız bir mücadele veriyor. Bu Vatan Savaşı’nda her gün 3 – 5 vatan evladı toprağa düşüyor.

Çok açıktır ki Türkiye bu büyük saldırıyı ancak komşularıyla iyi ilişkiler kurarak ve dayanışarak alt edebilir.

omşularını düşman olarak gören politikalar ise emperyalist destekli bölücü teröre alan açmaktan başka bir sonuç vermez.

Son beş yılın gelişmeleri ve özellikle Rus uçağının düşürülmesinden sonra yaşananlar bu gerçeği tartışmasız bir şekilde bir kez daha ortaya koymuştur.

Hal böyleyken emperyalizmin has adamı Suudilerin arkasında saf tutarak İran’ı hedef almanın, Türkiye’nin çıkarlarından hareket etmesi gereken “devlet aklı”yla bir ilgisi var mıdır?

Güvenlik sorunu

Tayyip Erdoğan, İİT 13. Zirvesinde yaptığı konuşmada İslam dünyasında Şiilik, Sünnilik gibi mezhebi ayrımların bir kenara bırakılması gerektiğini söylemişti.

Ama sonuç bildirgesi insana “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” dedirtiyor.

Sonuç bildirgesi mezhebi bir bakış açısıyla yazılmıştır. İslam dünyasındaki Şii-Sünni çatışmasını derinleştirmeye hizmet etmektedir.

İktidarın Suudilerle giriştiği parasal ilişkilerin bu sonuç bildirgesinde ne kadar rol oynadığı da ayrı bir soru konusudur.

Ama en önemlisi Türkiye’nin bu bildirgeyle kendi ayağına balta vurduğu gerçeğidir.

1990’larda komşularıyla anlaşarak PKK terörünü bitiren “devlet aklı” gitmiş, bunun yerine mezhepçi bakış açısı ile Türkiye’yi yönetmeye kalkan bir zihniyet gelmiştir.

Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki komşularıyla düşmanlık politikasında ısrar eden iktidar, Türkiye’nin en büyük güvenlik sorunudur.
          
Mehmet Bedri Gültekin
ulusalkanal