AFİFANE BİR HAL OLARAK TESETTÜR


Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış giysilerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. / Ahzab 59

یَا أَیُّهَا النَّبِیُّ قُل لِّأَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَاء الْمُؤْمِنِینَ یُدْنِینَ عَلَیْهِنَّ مِن جَلَابِیبِهِنَّ ذَلِكَ أَدْنَى أَن یُعْرَفْنَ فَلَا یُؤْذَیْنَ وَكَانَ اللَّهُ غَفُورًا رَّحِیمًا

Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) dış giysilerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir. / Ahzab 59

İslam dünyasının en önemli bahislerinden birisi şüphesiz belli siyasal ve kültürel nedenler sebebiyle örtünmedir. Örtünme bahsi açıldığında genelde Müslüman toplum hicap ve başörtüsünü anlamakta ve bu kavramlar üzerine yoğunlaşmaktadır. Bunun sonucunda ise başörtüsüne yabancı olan toplumlar ve insanlar örtünmeye dair İslam’ın mesajından bihaber kalmakta ve örtünme gibi kritik konuda İslam fikrini ifade edememektedir.

Yukarıda naklettiğim ayet Kuran’da tesettür bahsinde gelen ayetlerin başında yer alır. Bu ayet hicretin ilk yıllarında inmiş ve özgür kadınların statülerini göstermeleri açısından dışarıya çıktıklarında üzerlerine bir örtücü kıyafet almalarını öğütlemiştir. “Onların tanınması” ifadesi bu sebebe işaret etmektedir.

Bu yazıdaki bahsim ayetin tefsiri ya da ayetin kimleri işaret ettiği değil aksine tesettürün ne anlattığıdır.

Ahlakî Perspektif

Konuya giriş yaparken önce belirtmek gerekir ki, örtünme, hicap gibi şeylerin arkaplanını “iffet” kavramı ve “afifane hale bürünmek” oluşturmaktadır. Yani insanlık tarihi kadar eski olan ve insanın yaradılışında, fıtratında olan bir meseledir bu. Örtünme “iffet” duygusundan doğan fıtri bir özellik taşır bu açıdan. Kendi örflerine göre insanlar tarihten günümüze sürekli kadın ve erkeğin örtünmesine dair şekillere ve adetlere sahip olmuştur. Adem ile Havva’nın tüm dinlerde anlatılan kıssasında, yasak meyveyi yediklerinde avret yerlerinin açıldığından ve onların direkt ağacın yapraklarından alarak avret yerlerini örttüklerinden bahsedilmiştir.

Örtünme insanlık için avret mahallerinin örtülmesi ve afifane davranışta bulunmaktır. Bu açıdan da insanın fıtratında vardır. İnsanlar fıtraten ahlaki ölçütleri kendilerinde taşırlar. Bununla beraber bu yoldan çıkarak kendi edimlerinde de ahlaki olmaya çabalarlar. Bu açıdan da erkek ve kadının afifane bir davranış olarak örtünme istekleri tabii ve fıtridir.

İffetli olma şekli ve tanımı toplumdan topluma değişse de değişmeyen gerçeklik odur ki erkek ya da kadının kendi varlık şereflerini düşürmemeleri ve buna uygun yaşamalarına duyulan inançtır. Yani iffetin tanımı değişse dahi iffetsizliği iyi bir şey gören tek bir toplum ya da şahıs görmek mümkün değildir.

Bu açıdan İslam’dan önce de Arap kadının sahip olduğu onlarca çeşit örtünme şekli vardır. Giydikleri kıyafetler ve başörtülerinin uzunluğuna, aldığı şekle göre farklı adlarla anılmıştır. Kuran ise ayette sadece bu örtünme şekillerinden biri olan “cilbab – dışarı elbisesine” işaret etmiş ve bir telkinde bulunmuştur.

Ayetin İşaretleri

Görüldüğü üzere burada cilbabın tavsiye edilmesinin sebebi olarak hür Müslüman kadının diğer kadınlardan ayırt edilmesi ve bir sosyal statü farkının gözetilmesidir. Ancak önce cilbabın kısa bir tanımlamasını yapmakta fayda var sanırım. Cilbab Arap kadınının dışarı çıkarken üzerine aldığı şeydir. Lügatçılar ve müfessirler buna çarşaftan, burkaya birçok şey demişlerdir. Ancak bu elbiseden anlaşılması gereken şey kadının vücudunu örtecek ve onu bir teşhir malzemesi haline getirmeyecek örfe uygun herhangi bir şeydir. Şal, pardesü, peştemal vs… de bu bağlamda cilbab tanımına girmektedir.

İkinci nokta tesettürün yani kadının kendini örtmesinin bir özgürlük ve statünün işareti olması vardır. Unutulmamalıdır ki bu ayette başörtüden bahsetmemektedir. Burada kadının vücudunun gayri ahlaki şekilde teşhir edilmesine karşı durmak üzere getirilen tesettur vardır. Örtünmenin ise bir özgürlük ve statü nişanesi olduğu belirtilmiştir…

Üçüncü nokta ise ayetin örtünme konusunda gösterilmiş olan boşlukların Allah tarafından affedileceği ve insanın “iffetli” olmaya gayret etmesi gerektiğine yapılan vurgudur.

Dördücü olarak unutulmamalıdır ki örtünmenin ölçüsü bu anlamda iffettir. Eğer bir kadın ya da erkek kendi yaşadığı toplumun iffet tanımı içerisinde iffetli kabul edileceği bir şekilde giyinmişse bu onun örtünmüş olduğuna işarettir. Bu açıdan unutulmamalıdır ki, iffetin tanımını topluma bırakmadan önce ahlaki olarak insanın kendisi yapmalı ve iffetin sınırını kendisi çizmelidir. Yine unutulmamalıdır ki bir dinin iffete dair tanımı da geliştiği toplumun örfi tanımlarından neşet edecektir.

Beşinci olarak insanlık hangi örfün penceresinden bakarsa baksın kadının vücudunun bir teşhir malzemesine dönüşmesi iyi bir eylem olarak görülmeyecektir. Burada şu soru ortaya çıkmaktadır, peki kadının vücudunun teşhirinin kötülüğüne dair genel kabul gören ahlaki görüşle, iffetin örfi olduğu gerçeği çakıştığında nasıl bir tavır alınması gerekmektedir. Bu noktada bir işin ahlaki olmasını sağlayan siyaklardan “diğerlerine kötülük ulaştırmama” değerine binaen zararı def edeni seçmek ve kadının vücudunun teşhirine karşı durmak gerekmektedir. İşte bu da tesettürün ahlak felsefesinin penceresinden nasıl doğrulanabileceğinin kısa yanıtıdır.

Bugünün Sembolizminde Tesettür

Bugün gelinen noktada tesetturun birincil derecedeki ahlaki önermelerden birisi olan “iffet”in bir artalanı ve türevi olduğu anlaşılmaktadır. İnsanoğlunun tarihi afifane bir hal olarak örtünmeyi öğütlemiş ve insanlar da bunu uygulamışlardır. Burada girmek istemesem de kısaca belirtmem gerekirse Hititlerden itibaren elimizde olan deliller insanoğlunun her dönem ve kültüründe örtünmenin varlığını ve afifane yaşamanın erdemini doğrulamaktadır.

Modern toplumda şüphesiz afifane halin tanımı değişse de kadın ve erkeğin avret mahallerini örtmesi ve korumasına dair gerçek halen kabul görmektedir. Bununla beraber her ne kadar modern insan hoşlanıyor ve hayvani dünyasına dokunuyor olsa da kadın ve erkek vücudunu teşhirini vicdanen hiçbir şekilde kabul edememiştir ki dünya nüfusunun çoğunluğu hangi dine mensup olursa olsun halen afifene durumu tanımlarken vücudun tesettürünü savunmakta ve buna inanmaktadır.

Bununla beraber ayette işaret edilen dış giysilerin modern/seküler Müslüman aleminde unutulduğunu da gözlemlemekteyiz. Önümüzde Türkiye özelinde şöyle bir örnek bulunmakta. Başlarını bağlamış ve iyice kuşanmış kadın ve kızların büyük paralar harcayarak, marka düşkünlüğüyle bu işi yapmaları tesettürü yok etmektedir. Yani aslında cilbab sahibbi tesettürsüzler kitlesi doğmuştur. Tesettürün bir saklanma ve örtme aracı olduğu gerçeğiyle buluşamamış kitle milyarlık cilbablarıyla tesettürü bir ilgi çekme aracı haline getirerek ayetin yüklediği tüm anlamın içini boşaltmıştır…

Hicap kalemizdir diyen Müslümanların bir başörtüsü sembolizmine kapılıp afifane halin nişanesi olan tesettürü yok ediyor olmaları çok ilginç paradoksal bir haldir toplum için…

Unutulmamalıdır ki ahlaki olarak ayetlerde konu olan şey bir kıyafetin üzerine giyilecek bir kıyafet değildir. Yani Allah insanın giyim kuşamına yön veren yaşam koçu değildir. Ya da bir moda editöryel kitabı da değildir Kuran. Burada insanların davet edildiği şey afifane hal ve örtünmedir. Örtünmeyle sağlanmak istenen başta iffet ve sonrasında ise ağır başlılık ve sadeliktir. Tüm bu özelliklerini yitirmiş bir tesettür ile seküler ahlaki yozlaşma arasında bir fark yoktur…

Hüseyin Işık