General Süleymani'nin İkazı Ne Anlama Geliyor?


“Bahreyn’de yaklaşık altı yıldır yumruklarını ve parmaklarını saraylara ve tanklara yöneltenlerin yalnızca yüzde 10’u parmaklarını tetiğe götürse, El Halife rejimini hızlı bir şekilde yıkarlar.”

Tesnim Haber Ajansı - “Bahreyn'de yaklaşık altı yıldır yumruklarını ve parmaklarını saraylara ve tanklara yöneltenlerin yalnızca yüzde 10'u parmaklarını tetiğe götürse, El Halife rejimini hızlı bir şekilde yıkarlar.”

Bu, İslam Cumhuriyeti'nin İslam Devrimi Muhafızları'na (IRGC) bağlı Kudüs Gücü'nün lideri General Kasım Süleymani'nin yayınladığı bir mesaj. 

Bu kısa ama anlamlı mesajda General Süleymani, Bahreyn halkının rejim karşıtı mücadelesinin yöntemlerinde olası bir değişimin ipucunu verdi. İran'la ve genel olarak dünyayla kara bağlantısının olmaması nedeniyle Bahreyn halkının kendisinin belirleyeceği her türlü koşula teslim olacağını iddia eden ve ABD ile Suudi Arabistan rejiminin tam desteğine sahip olan El Halife rejimi, Bahreynliler üzerinde yoğun bir baskı kurdu ve yurttaş karşıtı önlemlerde sınır tanımayacağını gösterdi. 

General Süleymani'nin mesajı iki nosyonu dönüştürüyordu: öncelikle, Bahreyn halkının barışçıl protesto biçimlerinin yerine daha devrimci yolları geçirebileceğini ve silah kullanabileceğini gösteriyordu. İkincisi, mesajı, Bahreynlilerin ülke dışından etkili destek almasının imkansız olduğunu ve dolayısıyla savunmasız kalacağını düşünmenin yanlış olduğunu ortaya koyuyordu.
 
Mesajın içerdiği ve daha sonra, her ne kadar farklı kelimelerle de olsa İran Dışişleri Bakanlığı tarafından da tekrar edilen şey, İslam Cumhuriyeti'nin Bahreyn devrimi hakkındaki vizyonunun bir dönüşümden geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. İranlıların gözünde Bahreyn ayaklanmasıyla ilgili yeni bir durum ortaya çıktı. Yeni hesaplarda, Bahreyn halkının ve İran'ın önceki düşünceleri bir tarafa bırakıldı. Yeni durum, rejim halkın barışçıl gösterilerine karşı güç kullanmaktan vazgeçmediği müddetçe “baskıcı” El Halife rejiminin devrimci silahlı yöntemin kullanılmasıyla devrilmesini öngörüyor. Bunun olmaması için rejimin Suudiler tarafından tedarik edilen silahları bırakması, halkın haklarını tanıması, onların yönetim hakkına ve özgürlüklerine pratikte saygı göstermesi gerekiyor. Ancak Manama rejiminin bu gereksinimlere yanıt vermesi pek de muhtemel değil.

Bunlar akılda tutulduğunda, rejim karşıtı mücadelede ihtimaller açık: Bahreyn'de değişim mücadelesi bir dönüşüm geçirecektir. Tam bağımlı bir rejim ile, ABD ve El Suud'un kendilerini bağladığı zincirleri kırmak için kesintisiz bir şekilde mücadele eden halk arasındaki çatışmanın sonucu açıktır. Gerçekten de İranlı general haklı. Altı yıldır hakları için barışçıl yollardan mücadele eden Bahreynlilerin yüzde 10'u silahlanma ve rejime karşı savaşma kararı alsa, onu çok kısa süre içinde yıkabilirler.

Bahreyn rejimi, 1979 yılından Arap dünyasındaki ayaklanmaların başladığı 2011 yılına kadar Bahreyn halkının isyan etmeye hazır olduğunu dikkate almalıdır. Nitekim, ABD ve İngiltere karşıtı – ve yakın zamanlarda rejim karşıtı – sloganların da eşlik ettiği dev Aşura ve Erbain buluşmaları, rejimi devirmeye yetecek türdendi. 2011 ayaklanmalarının ardından eğer İran halka şiddete dayalı yollardan kaçınmalarını tavsiye etmeseydi, Bahreyn halkı rejime son verebilirdi. Gerçekten de, Bahreynlilere Müslüman kanı akıtmaktan kaçınmak için rejimle doğrudan çatışmadan imtina etme çağrısında bulunan İran'dı. Halk, tereddütle olsa da, itidal göstermeyi kabul etti. 

Mücadelenin gidişatı şimdi, El Halife rejiminin halkın barışçıl protestolardan başka bir yolunun olmadığını düşündüğü bu yüzden de protestocuların taleplerine yanıt verilmese bile Manama için bir sorunun olmadığı bir noktaya geldi. Bu düşünce Bahreyn hükümetini, Bahreyn'in özgürlük mücadelesinin de lideri olan yüksek Şii din adamı Şeyh İsa Kasım'ı en temel hakkından, yani vatandaşlık hakkından yoksun bırakmaya yöneltti. Riyad tarafından tutuklanıp idam edilen, Suudi Şiilerinin lideri Şeyh Nimr Bekir el-Nimr senaryosunun aynısının Şeyh Kasım için uygulanabileceği yönünde endişeler var – bu, atılması halinde büyük ölçekli sorunların yaşanmasına yol açacak bir adım olur.

General Süleymani'nin açıklaması, İran'ın her ne kadar Bahreyn'in işlerine müdahale etme arayışı içinde olmasa da Bahreyn'de olanlara gözlerini de kapayamayacağını açığa çıkarmış oldu. Bazı analizlerde söylenenin aksine  General'in açıklaması İran-Arap çatışmasında basamak taşı değil, İslam Cumhuriyeti'nin bölgede olanlara verdiği doğal bir devrimci tepkidir. General Süleymani'nin sözleri gerçekte İran halkının sözleridir: Bahreyn için yapılan gösterilerde “biz devrimciyiz” sloganları atılmıştır. Devrimci olmak, diplomatik olmaktan farklıdır. Bu, hesaplanmamış adımlar atmak anlamına gelmez. Öte yandan İran Dışişleri Bakanı'nın açıklaması, Kudüs Gücü komutanını hesaplılığını desteklemiştir. İran içindeki bazı taraflar, General Süleymani'nin açıklamasının IRGC ile ülkenin dışişleri bakanlığı arasında bir çatışma anlamına geldiğini ileri sürmüştü. Eş zamanlı olarak açıklama, İran ve ABD – ve kuklaları – arasında bir çatışma olarak da tanımlandı. Bu, mesajda açıktı.

General Süleymani'nin açıklaması, bir gazetecinin yazdığı bir teori içeren siyasi bir makale değildir. Bahreyn halkının haklarına etkili bir destek veren ciddi bir değişimin başlangıç noktasıdır. El Halife şimdi, yepyeni bir durumla baş etmesi gerektiğini gayet iyi biliyor. Yeni koşullar barışçıl protestolar döneminde olduğu gibi rejimin lehine olmayacak, bilakis dengeleri halkın lehine değiştirecektir. 

Daha önceleri Bahreyn halkı, rejime karşı verdikleri mücadelede İran'ın kendilerine yaptığı sükunet ve barış çağrısına içerliyordu. Fakat şimdi yeni operasyonel mekanizmalar içinde örgütleniyorlar ve güvenlik dengesini kendi lehlerine değiştiriyorlar.

Bahreyn'deki El Halife rejiminin yurttaş karşıtı adımları, özellikle de Şeyh İsa Kasım'ın vatandaşlıktan çıkarılmasında olduğu gibi dini liderlere karşı atılan adımlar Arap dünyasının kamuoyunu Bahreyn halkının yanına, rejimin de karşısına koyacaktır. Fakat Bahreynli protestocular şimdiye kadar ayaklanmalarında silaha başvurmaktan imtina ettiler. Şu ana kadar onlarca Bahreynli güvenlik güçleri tarafından öldürüldü, bu yüzden de aşırıcılıkla suçlanamazlar.

Bir başka boyuttan bakıldığında, Bahreyn hükümetinin aldığı vatandaşlıktan çıkarma kararı sembolik bir adımdır. Üst düzey ve etkili bir din adamının vatandaşlığının iptal edilmesi iki önemli iç ve dış mesaj taşımaktadır. İçerideki mesaj halkın, rejimin baskılarına teslim olmamaları halinde ülkelerini terk etmek zorunda kalacaklarını kabul etmeleri yönündedir. Dış mesaj ise ABD karşıtı politikalar izleyen ülkelerin Batı-Arap kampının büyük saygı gören bir dini ideri kendi ülkesinden kolaylıkla kovabilecek kadar güçlü olduğunu anlamaları gerektiği yönündedir.  Bu kamp bir ulusu en temel haklarından yoksun bırakabilir. Karşı cephede bir tepki olmalıdır, aksi halde önümüzdeki günlerde Şeyh İsa Kasım'ı idam edebilirler. Nitekim General Süleymani Bahreyn hükümetine, son nokta olarak gördüğü şeyin başlangıç noktası olduğunu ve son noktanın El Halife rejiminin kesin olarak yıkılması olduğunu göstermeye çalıştı.

İran hükümeti ve halkı hiçbir zaman bir savaş başlatmadı ve hiçbir savaşın başlatıcısı da olmazlar, ancak saldırganları yok etmek için dayatılmış bir savaşla nasıl uğraşacaklarını deneyim yoluyla öğrendiler.

İran hükümeti ve halkı ABD'ye savaş ilan etmedi, ancak Washington'un İslam Cumhuriyeti'ne karşı vekaleten yürüttüğü saldırılara nasıl yanıt vereceklerini gayet iyi biliyorlar. İran'ın Suriye'de, Irak'ta ve Yemen'de terörizme ve aşırıcılığa karşı elde ettiği başarılar ve Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar gibi ABD müttefiklerinin teröristlere destek için harcadığı milyarlarca doların ziyan olması, Tahran'ın hazırlık seviyesinin en üst düzeyde olduğunu gösteriyor.

İran ve özel olarak General Süleymani, bir meseleyi ele aldıkları zaman başarılmadan bırakmayacaklarını mükemmel bir şekilde kanıtladı. Gerçekten de hiç bir meseleyi sonuçlandırmadan bırakmazlar. Bahreyn halkı da, öteki ezilen uluslar da İran'dan kopuk değildir. İran ve Müslüman dünya, parçalarını yalnız bırakmaz.

Medya Şafak