NATO’nun İşgal Ordusu Gibiydiler


Gazeteci-Yazar Ceyhun Bozkurt: “Batı’nın Türkiye’ye yönelik kaos planının bir parçasıydı bu darbe. Başarılı olsaydı, içeride ve bölgede tahrip edici çok fazla sonucu olabilirdi”

Tesnim Haber Ajansı - Türkiye’de 15 Temmuz’da gerçekleşen darbe girişiminin ardından ülkenin bütününde 3 ay süreyle Olağanüstü Hal durumu ilan edildi. Bu uygulamanın nasıl olacağı, sahaya nasıl yansıyacağı merak konusu. Ayrıca önümüzdeki dönemde başka tedbirler alınıp alınmayacağı bilinmiyor.

Fetullahçı Terör Örgütü ve gerçekleştirmeye çalıştığı darbe girişimi ile sonrasında yaşananları, Gazeteci-Yazar Ceyhun Bozkurt ile konuştuk. Bozkurt, cuntacıların bir işgal kuvveti planıyla saldırılarına dikkat çekerek “Batı’nın Türkiye’ye yönelik kaos planının bir parçasıydı bu darbe. Başarılı olsaydı, içeride ve bölgede tahrip edici çok fazla sonucu olabilirdi” açıklamasını yaptı. Bozkurt’un açıklamaları şöyle:

Günlerdir darbe girişiminin arkasındaki güç yazılıyor ama size de sormak isteriz. 15 Temmuz’un perde arkasında hangi güçler var?

Darbenin arkasındaki gücü görmek için Türkiye’nin son dönemlerde attığı bazı adımları görmek gerekiyor. Türkiye’ye 2007’den bu yana dayatılan açılım planı tamamen çöpe atıldı ve 24 Temmuz 2015 tarihinden itibaren ABD’nin “kara gücüm” dediği PKK terör örgütüne karşı en şiddetli ve başarılı operasyonlar yapılmaya başlandı. Örgüt çökertildi. ABD’den sürekli olarak “PKK ile oturduğunuz masaya dönün” dendi ama Türkiye geri adım atmadı. İkincisi, 2013’ün son ayından itibaren ABD’nin Türkiye içindeki en önemli unsurlarından olan Fetullah Gülen terör örgütüyle çok çetin bir mücadele başladı. Yerleştikleri Emniyet içinden temizlendiler. Diğer unsurlarına da eksik de olsa süren operasyonlar vardı. Murat Eren, Özcan İldeniz, Ali Kaya gibi kumpas mağdurları haricinde kumpas davaları çöpe atıldı. Türk ordusu yeniden bir dirilişe geçmeye başladı. Son olarak da, büyük bir provokasyonla gerilen Türkiye-Rusya ilişkilerinin yeniden düzelmesi için adımlar atıldı. Bu politikalardan rahatsız olanlar tepeden aşağıya doğru olarak ABD, onun kontrolünde NATO, iç politikada Fetullah Gülen terör örgütü ve PKK terör örgütü. Bu darbenin ihalesini de, Türk ordusu içine yaklaşık 30 yıldır sızan ve NATO kontrolündeki Fetullah Gülen örgütlenmesi eliyle yapıldı.

ABD’yi merkeze oturtuyorsunuz ama Türk ordusu aynı zamanda NATO üyesi. Çelişki değil mi?

Değil. Türk ordusunun NATO üyeliği 60 yıllık ama tarihi 2200 yıllık. Bu nedenle tarihinden, kültüründen gelen karakteristik özelliği de var. Örneğin Kıbrıs Barış Harekatı ABD ve NATO’ya rağmen yapıldı. Soğuk Savaş sonrasında bölgesel işbirliğiyle çok sayıda operasyon yaptı. Zaten bu özgünlüğü, hatta Amerikalıların tabiriyle hizadan çıkma eğilimi gösterdiği için ara ara müdahaleler gerçekleşiyor. Örneğin 12 Eylül 1980’de gerçekleşen ABD destekli darbe en büyük darbeyi yine TSK’ya vurmuştu. Aynen 15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi. Ayrıca Michael Rubin, John Hannah gibi ABD’nin istihbarat uzantılı görevlilerinin yazıları, Foreign Policy, Stratfor, Washington Post, New York Times gibi kurumların, yayın organlarının tutumları dikkate alındığında bu işin arkasında ABD, NATO olduğu açıkça görülecektir. Aylardır Türkiye’de Tayyip Erdoğan düşmanlığı üzerinden kendi kontrollerinde bir askeri darbe olacağını yazıp durdular.

Türkiye’de hükümete yakın yayın organlarında ABD ile ilişkiler de ciddi şekilde tartışılıyor. Bunun bir kopma, kulvar değişikliğiyle sonuçlanma ihtimali nedir?

Çok kısa vadede bazı değişiklikler olacağını düşünmüyorum ama İncirlik Üssü’ndeki ABD varlığı, NATO üyeliğinin askıya alınması/üyelikten çıkma gibi konuların önümüzdeki dönemde kaçınılmaz olarak tartışılacağı kesin. Çünkü 15 Temmuz Cuma akşamı başta Cumhurbaşkanı olmak üzere devlet kendisini yok etmeye çalışan bir gücün varlığıyla doğrudan karşı karşıya kaldı. Buna karşı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin alternatif ittifaklar üzerinde tartışma yapmasında ciddi fayda var. Yoksa bu güç Türkiye’yi teslim alır.

Ancak darbeciler de Türk askeri değil mi?

Onları Türk askeri olarak kabul etmemek gerekiyor. Zaten Türkiye’de NATO tedrisatından geçen askerler için gerçek anlamda aydın kamuoyunda olumlu bir algı yoktur. Zaten yaptıklarıyla da Türk askeri gibi değil bir NATO subayı, bir işgal gücü gibi hareket ettiler. Örneğin geçmiş darbelerde Meclis’in bombalanması gibi bir olay görmüyoruz. Oysa 1920’de İngiliz işgalciler Osmanlı Mebusan Meclis’ini basmışlardı. FETÖ militanları ise daha ileri gidip Meclisi bombaladılar. Yani bir işgal gücü gibi davrandılar, NATO’nun işgal ordusu gibiydiler. Yaktılar, yıktılar, yok ettiler.

Peki Fetullah Gülen nasıl bu kadar güçlendi?

Fetullah Gülen Türkiye’de yıllardır ABD güdümünde bir yapılanma oluşturdu. Önce Soğuk Savaş döneminde ardından yine ABD/NATO destekli 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında güçlendi. Yıllardır da ABD’nin Pensilvanya kentinde FBI ajanları tarafından korunan bir malikanede yaşıyor. Bu örgütlenme ordunun yanı sıra emniyet, yargı, eğitim gibi alanlara sızdı. Günümüzde bu 4 ayağın bileşiminden oluşan bir güçle Türkiye mücadele ediyor. Eğitim kurumlarında yetiştirdiler, son 30 yılda siyasilerle kurulan ilişkiler sayesinde devletin içine yerleştiler, önlerindeki engelleri ya kumpaslarla ya da Necip Hablemitoğlu örneğinde olduğu gibi suikastlarla temizlediler ve bugüne geldiler. İlk sorunuza verdiğim yanıttaki temel konular da gerçekleşince ordu içindeki unsurları harekete geçirildi.

Burada önemli bir nokta Türk ordusunun durumudur. PKK ile çatışmalar sürüyor. Türk ordusundaki bu durum bu mücadeleyi nasıl etkiler?

Türk ordusu PKK gibi, bölgede Türkiye’yi, İran’ı, Suriye’yi ve Irak’ı ABD adına hedef alan bir örgütle mücadele ediyordu. Tekrar vurgulayalım ABD Başkanı Obama’nın PKK-PYD için kullandığı tanım “kara gücümüz” ifadesidir. Yani bu güce karşı mücadele ederken yaşananlar belirttiğimiz gibi Türk ordusuna darbe indirmiştir. Ancak Türk ordusunun bu tür durumlardan kurtulacak, kendisini onaracak bir birikimi vardır. Zaten darbenin engellenmesinde en kritik müdahaleyi ordu içindeki FETÖ militanlarının karşısına çıkan Türk komutanlarıdır. Bunun için de siyasi iradenin de desteğiyle atılacak doğru adımlar yeniden toparlanma sürecini kısaltabilir.

Darbe başarılı olsaydı bölge politikaları nasıl etkilenirdi?

Darbenin merkezini görünce nasıl etkileneceğini anlayabiliriz. Türkiye’nin bölgesel işbirliği, örneğin İran ile ilişkilerinde de olumlu bir gelişme vardı. Zaten İran devletinin darbe girişimine karşı aldığı tavır da buna örnektir. Rusya’dan söz etmiştik zaten. İşte eğer darbeciler başarılı olsa, bu durum Rusya ve İran’la ilişkilere zarar verecek, Türkiye tamamen Batı politikalarının bölgedeki piyonu haline getirilecekti. Ardından da müdahale sırası gerek PKK üzerinden gerek Batı kontrolündeki Türkiye aracılığıyla İran’a gelecekti. Çünkü PKK’ya yakınlığıyla bilinen bir siyasetçi Türkiye’de Çözüm Süreci’nin başladığı 2013 yılında PKK’nın bölgede nasıl kullanılacağını “Suriye’de bir süre daha silahlı; İran’da yakın gelecekte tekrar silahlı” sözleriyle açıklamıştı. Yani İran da hedef olacaktı. Ancak bu tehlike şimdilik kaydıyla püskürtüldü. Bu açıdan bakıldığında Türk ordusunun yürüttüğü mücadele bütün bölge barışı içindir. Bunu unutmamak gerekir.

Tehlike geçmedi mi diyorsunuz?

Elbette. Türkiye Cumhuriyeti’nde şu an büyük bir temizlik yapılıyor ama bu örgütün en iyi özelliğinin kendisini gizleyen hücre oluşturma olduğunu yaşayarak öğrendik. Bunu bir kanser hücresi olarak tanımlarsak, bir milimlik bile bir kalıntı olursa, bu hücre yıllar sonra yeniden harekete geçirilir. Bu nedenle çok iyi çalışarak bu kanser hücresinin tamamının temizlenmesi gerekiyor. Bunun içinde olağanüstü hal kararı alındı.

Bu kararı destekliyorsunuz sanırım.

Türkiye’de bir kesim “Bu karar demokrasiye müdahaledir” diyor ama ortada zaten olağanüstü bir durum var. 3-5 saat içinde tam 246 insanımızın şehit olduğu bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırı, Türk ordusu içine sızan bir terör örgütü tarafından yapıldı. Buna karşı mücadelede elbette olağanüstü tedbirler uygulanmalı. Tedavi gibi. Hastaneler insana hoş görünmez ama bir hastalık varsa o ortama girmek zorunda kalırız. Elbette ki insanlarımızın bazı temel haklarını gözeterek ama bu terör örgütlerinin de tamamını temizlemek amacıyla bu uygulama zorunluydu.