Türkiye Yeni ve Eski Müttefiklerini “Fırat Operasyonu” İçin Yanılttı mı?


Türkiye’nin başlattığı “Fırat Kalkanı Operasyonu”ndan yana büyük beklentilerin olduğunu da söyleyebiliriz. Öncelikle Musul yakınlarında kurulduğu gibi Cerablus’ta da askeri bir üs kurulması planlanıyor. Bunun için ve yanı sıra askeri hava üssü kurulması için çalışmalar devam ediyor. Söz konusu üssün aynı Irak’taki üs gibi kalıcı olması planlanıyor.

Tesnim Haber Ajansı - Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’in durumu hâla Suriye krizinde en azından yakın gelecek için önemli bir konu olarak karşımızda duruyor. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri müdahalede bulunması, Suriye’deki silahlı muhaliflerden bir gruba destek vererek Cerablus’u işgal etmesi tüm dengeleri en başından değiştirdi ve yeni askeri ve siyasi dengelerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bu durum karşısında krizin daha uzun süreceğini ya da siyasi çözüm çabalarının aylarca ya da yıllarca askıya alınacağını söyleyebiliriz.


Belki de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta yeni Rus müttefikleri ve köklü Amerikan müttefikleri olmak üzere herkese oyun oynadı. Belki de Moskova’ya gideren, Vladimir Putin’le anlaşmaya varırken, ardından İran’a gidip kendilerine Şam yönetimiyle aracılık yapmasını isterken, Türkiye Başbakanı Binali Yıldırım Esedsiz çözüm olamayacağını söylerken, Kürtlerin müttefiki olan İsrail’le normalleşmeye giderken bu tehlikeli macerayı planladı. Ancak şu bir gerçek ki herkes bu durum karşısında bir süre olumlu ya da olumsuz yorum yapmaktan kaçındı.


*


Amerika çok derin bir çıkmaza düşmüş durumda… Çünkü kendisine “Türkiye mi Kürtler mi” seçenekleri sunulduğunda “Kürtleri” seçti. Çünkü Kürtlerin Daeş’e karşı verilen savaşta daha istikrarlı bir şekilde savaşmayı sürdüreceklerini düşündüler. Nitekim Kobani’nin düşmesine izin vermemeleri de bu konudaki kararlılıklarının bir nişanesi olmuştu. Ardından Menbiç’i Daeş’ten kurtararak bunu bir kez daha kanıtlamışlardı.


Amerikan yönetiminin asıl imtihanı özellikle de Cerablus’taki son gelişmelerin ardından önümüzdeki birkaç ay içerisinde kendisine çok sayıda hizmette bulunmuş olan Kürtlerden vazgeçmesi halinde ortaya çıkacak olan tehlikelerle başlayacak.


ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden iki hafta önce Türkiye’ye geldiğinde Türkiye’ye beyaz bayrak uzatmış ve bu ziyaretin gecikmesinden dolayı özür dilemişti. Biden Kürtleri de Erdoğan’ın taleplerine olumlu yanıt verip Fırat’ın doğusuna çekilmeyi kabul etmemeleri halinde kendilerine verilen desteğin geri çekileceği yönünde de tehdit etmişti. Ayrıca Türkiye’nin Suriye konusuna bakış açısını da desteklediklerini belirtmişti.


Suriye’deki savaşın öncelikleri sürekli olarak değişiyor. Bir süre önce en büyük tehlikenin “Daeş” olduğu konuşulan Suriye’de şimdilerde Kürtlerin Suriye-Türkiye sınırında “bağımsız bölge oluşturma” taleplerini nasıl engelleneceği konuşuluyor. Yani şu anda çok sayıda, birbiriyle çelişkili öncelikler arasında kaldık.


Suriye rejimini devirmek için “Arapların” ve “Amerika”nın desteğiyle kurulan, “İslami” ve “ılımlı” bir içeriğe sahip olan “Özgür Suriye Ordusu”nun da rolü bugünlerde değişime uğramış durumda… Bugünlerde Türk ordusuna bağlı bir ordu olarak çalışıyor ve Türk hükümetinin hedeflerine ve bölgeye dönük planlarına hizmet ediyor.


Türkiye’nin başlattığı “Fırat Kalkanı Operasyonu”ndan yana büyük beklentilerin olduğunu da söyleyebiliriz. Öncelikle Musul yakınlarında kurulduğu gibi Cerablus’ta da askeri bir üs kurulması planlanıyor. Bunun için ve yanı sıra askeri hava üssü kurulması için çalışmalar devam ediyor. Söz konusu üssün aynı Irak’taki üs gibi kalıcı olması planlanıyor.


Dikkat çekici bir diğer husus ise, Cerablus’ta operasyona giren Türk güçlerinin yalnızca bir tankın devrilmesinden başka herhangi bir hasara uğramaması ve yalnızca bir askerini kaybetmesi… Daeş güçlerinin yakınlardaki “El-Bab” şehrine çekilmiş olmaları hasebiyle henüz Daeş’le herhangi bir çatışmaya girmiş durumda da değiller…


Belki de PYD lideri Salih Müslim “Türkiye Daeş’i değil, Kürtleri vurmak için Cerablus’a girdi” dediğinde haklıydı. Ya da en azından Türkiye’nin büyük zarara uğrayacağını söylerken haklıydı. Nitekim Erdoğan onun bu açıklamalarının ardından fevri bir çıkış yapmış ve ismini vermeden “Bazıları bize büyük zarara uğrayacağımızı söylemeden önce başlarına gelecekleri düşünsünler” demişti.


Bu savaştan her iki tarafın da zararlı çıkabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü savaşın uzun sürmesi ve farklı taraflardan savaşa katılanların olması bekleniyor. Ancak Türkiye’nin Kürtlere göre daha büyük zararlara maruz kalması bekleniyor. Çünkü Türkiye bölgenin önemli devletlerinden biri... Bu yüzden Türkiye daha fazla zarar görecektir. Kürtler ise herhangi bir devlete ya da ekonomiye sahip olmadıklarından, yaklaşık 80 seneden beri öyle ya da böyle savaşarak yaşadıklarından dolayı ödeyecekleri bedel daha az olacaktır.


*


Erdoğan belki de Rusya’ya, İran’a hatta Suriye’ye oynadığı oyunda başarılı olmuş olabilir. Ancak şu bir gerçek ki, Amerika Kürtleri oyuna getirdi ve çıkarları için onları Türklere sattı. En azından durum böyle gözüküyor. Bu bizim açımızdan şaşırtıcı değil… Aynı oyunu çok yakın Arap müttefiklerine de oynadılar. Bölgede Amerika’nın bu türden oyunlarına muhatap olmayacak olan yegane taraf İsrail!


Kürtler aynı Araplar gibi tarihten ders almıyorlar ve sürekli aynı hataya düşüyorlar. Yakında Türklerin de onların düştüğü hataya düşmeleri muhtemeldir. Çünkü Cerablus’un işgali, ardından çok büyük ihtimalle Menbiç ve El-Bab’a doğru ilerlemek şeklinde seyredecek ve bu da Türkiye’nin adı “Suriye” olan “kan bataklığı”na dalması anlamına gelecektir.


Suriye devrimi demokratik reform, özgürlükler, toplumsal adaletin tesisi gibi taleplerle ortaya çıkmıştı. Ardından bir grup silahlandı ve bazı Arapların ve Amerika’nın kışkırtmalarıyla “diktatör rejimi” devirmek için harekete geçtiler. Şu anda ise durum gittikçe “bölge savaşı”na döndü. Türkiye de bir şekilde bu savaşa dahil oldu.


Tehlikeli bir sona doğru yaklaşılıyor. Acaba kışkırtanların, silah desteği yapanların ve muhalifleri destekleyenlerin bekledikleri bir sonla mı karşı karşıyayız?


Başlangıçlar her zaman bilinir. Ancak gidişatı kendileri belirlemeyenler, gelişmeleri de kontrol altında tutamaz ve dolayısıyla sonucu belirleyemezler.


Çeviri: Sena Gürler