İslamofobi'nin Karanlık Kökenleri
Avrupa'da bugün fazlaca dillendirilen İslamofobi kavramının korlanmaya başladığı ikinci dönem ise Osmanlı Devleti'nin ortaya çıkması ve Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans İmparatorluğu) hayatını tehdit etmesiyle başlamıştır. Bu konuya da başka bir yazımızda değineceğiz.
Tesnim Haber Ajansı - İslamofobi, yüzyıllardır Doğu- Batı medeniyetleri arsındaki çekişmenin temel noktasını oluştururken doğal olarak son zamanlardaki yansımaları daha fazla ses getiren bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımda İslamofobik söylemlerin ilk ortaya çıktığı dönemleri ve sebeplerini incelemeye çalışacağım.
Bilindiği üzere Müslümanların Avrupa topraklarındaki varlığı Endülüs Emevilerinin kuzey Afrika üzerinden İspanya'ya geçmesi ile başlamış ve daha sonrasında yüzyıllarca süren hakimiyet hasıl olmuştur. Endülüs Emevilerinin hakimiyeti Avrupalılar üzerinde ilk olarak dinsel bir algı oluşturmamış, Müslümanları diğer istilacı barbar halklardan ayırmamışlardır. Nitekim Norman Daniel, Müslümanların mutlak hakimiyetinin devam ettiği 700- 1100 yılları arasını Avrupalılar için "Cehalet Devri" olarak tanımlamaktadır.
Müslümanlar İspanya topraklarından tam olarak atıldıklarında (1492) Avrupalılar Aydınlanma Çağına ilk adımı atabilmek adına Müslümanların kurduğu kütüphanelere akın ettiler. Bu konuda Zachary Lockman, "tıp, matematik, astronomi ve diğer bilim dallarında Arapçadan çevrilen belgeler, Ortaçağ Avrupa'sında asırlar boyunca ders kitabı olarak okutulurken İbn Sina, İbn Rüşt gibi Müslüman filozoflar ile İbn Meymun gibi Arapça yazan Yahudi filozofların eserleri hevesle okunup, tartışılarak Ortaçağ'ın Hristiyan filozofları ile ilahiyatçılarını kuşaklar boyunca etkisi altına aldı." diyerek Müslümanların Avrupa aydınlanmasındaki etkisine vurgu yapmıştır. Peki ne oldu da Müslümanlara olan düşmanlık Avrupa kıtasında hızla yayıldı?
Avrupa'da Ortaçağ döneminde Derebeyler, daha sonrasında ise Merkezi Krallıklar toprak hakimiyetlerini arttırmak adına Papalığında desteğini alarak İslam ve Müslümanları "Öteki" olarak hedef noktasına koymuşlardır. Müslümanları İspanya'dan atmak için başlatılan "Yeni Fetih" hareketinin altında da bu "Öteki" düşüncesi yatmaktadır.
Avrupa'da İslamofobik söylemlerin en sert şekilde dile getirildiği dönem 1095 senesinde Papa II. Urban'ın Hristiyan halkı "Tanrı düşmanları" ile savaşa davet ettiği döneme denk gelir. Bu çağrının kutsal topraklar yani Kudüs'ün Müslümanlardan alınması uğruna yapıldığı vurgulanmasına rağmen en önemli faktör Papa'nın kendi otoritesini arttırma ve Doğu (Grek)- Batı (Latin) kiliselerini tek çatı altında birleştirme çabası yatmaktaydı. Nitekim Papa II. Urban ilk Haçlı seferi öncesinde halka şöyle seslenmiştir:
"Bırakın... her gün ahlaksızca kendi kişisel savaşlarını açmaya alışık olan ve nicedir hısızlık yapanlar, bu kutsal yürüyüşte bundan böyle kafirlere karşı İsa'nın askerleri olsunlar... Bırakın, bir zamanlar kardeşleriyle ve akrabalarıyla savaşanlar artık dürüstçe barbarlarla savaşsınlar... Bırakın, birkaç parça gümüşe uşaklık edenler ebediyyen taltif* edilsinler..."
Avrupa'da İslam dininin şeytanî bir din olarak tanıtılmasının tek sebebi tabi ki bu çıkar çatışmaları değildi. Avrupa'da Kur'an-ı Kerim'in ilk Latince çevirisi "Muhterem Peter" tarafından gerçekleştirildikten sonra Hristiyanlar kendi dinlerine benzeyen fakat daha üstün olduğunu iddia eden bir inançla karşı karşıya kaldıklarını anladılar. Yani Hristiyanlıktaki Hz. İbrahim'in tanrısı ile İslamiyet'teki Hz. İbrahim'in Rabbi aynı ilahtı! Hristiyanlar -özellikle Papalık- bu durumu Dünya üzerinde kurdukları otorite için rakip olarak gördüler. Kilise, kendi otoritesini korumak için daha öncesinde Yahudilere de benzer uygulamalar yapmış ve onları sindirmeyi başarmışlardı. Kilise bu ortamda kendi hayalinde oluşturduğu düşmanı tasvir etmek için çeşitli yollara başvurmaya başlamıştı. Hristiyan halkın "İslam ya da Müslüman" imajını genel manada şu sözlerle şekillendiriyorlardı:
"Muhammed'in sihirbaz olduğunu,büyü yaparak insanları etkilediğini, eski bir rahip ya da Kiliseden öç isteyen, güç saplantısı olan bir Kardinal olduğunu, erkeklerin şehvetini kullanarak ahlaksızlığa sevk eden biri olarak tasvir etmişlerdir. Öyle ki ölümünün de yaşamı gibi rezil olduğunu ve köpeklere yem olarak ya da bir sara krizi sırasında domuzlar tarafından boğulduğunu iddia etmişlerdir."
Görüldüğü üzere insanların zihninde İslam'ın ve Hz. Muhammed (s.a.a)'in kötü iz bırakmasına çalışırken o dönemin en alçak yöntemini benimsemişlerdir. Rakip olarak gördükleri İslam, hem topraklarına hakim oluyor hem otoritelerini sarsıyor hem de insanların imanını elde ediyordu. Kilise için bundan daha büyük bir tehlike olması mümkün değildi.
Haçlı Seferleri sonucunda ortaya çıkan Reform hareketi ve Kilise'ye duyulan güvenin ortadan kalkmasıyla Papalığın ortaya attığı İslamofobik söylem ve tavırda durgunlaştı.
Avrupa'da bugün fazlaca dillendirilen İslamofobi kavramının korlanmaya başladığı ikinci dönem ise Osmanlı Devleti'nin ortaya çıkması ve Doğu Roma İmparatorluğunun (Bizans İmparatorluğu) hayatını tehdit etmesiyle başlamıştır. Bu konuya da başka bir yazımızda değineceğiz.
* Taltif: Birinin nişan, madalya, aylık arttırma vb. şekillerde ödüllendirilmesi...
Kaynaklar:
1- M. Rodinson, Batı'yı Büyüleyen İslam, Trc. Cemil Meriç, İstanbul 1983.
2- R. W. Southern, Ortaçağ Avrupasında İslam Algısı, Trc. Ahmet Aydoğan, İstanbul 2001.
3- Hişam Cuayyıt, Avrupa ve İslam, Trc. Kemal Kahraman, İstanbul 1995.
4- Deppa Kumar, İslamofobi, İmparatorluğun Siyaseti, Trc.Işıl Alatlı, İstanbul 2016.
Serdar Gündoğdu