İslami Uyanış Küresel Kurultayı başkanından Sıkat-ul İslam Milli Konferansı'ne mesaj
İslami Uyanış Küresel Kurultayı genel sekreteri Ali Ekber Velayeti'nin Sıkat-ul İslam Şehit Mirza Ali Ağa Tahrani hakkındaki mesajının okunması ile Sıkat-ul İslam Milli Konferansı başladı.
Tesnim Haber Ajansı- Bugün sabah saatlerinde Sıkat-ul İslam Şehit Mirza Ali Ağa Tebrizi Milli Konferansı, Tebriz kentinde milli araştırmacılar ve yetkililerin katılımı ile Tebriz Üniversitesi'nde düzenlendi. İslami Uyanış Küresel Kurultayı genel sekreteri Ali Ekber Velayeti bu bağlamda bir mesaj yayınladı.
Bu mesaj şu şekilde:
Bismillahirrahmanirrahim
Onun şehadeti, tiranlığa ve yabancıların sömürülerine karşı mücadelenin farklı aşamalarında Şii alimlerin ve din adamlarının varlığının açık bir işaretiydi. Mevcut hükümete ve dış müdahaleye karşı bu mücadele, merhum Mirza Şirazi’den itibaren açık bir şekilde başlamıştı. Bundan önce, Şii alimler genellikle halk tarafından nispeten kabul gören ve yabancılara karşı savaşan hükümetleri teşvik edip desteklediler. İlk örnek, Fethali Şah Kaçar döneminde Kaşifu-l Ghita olarak bilinen Şeyh Cafer Necefi'nin (ö. 1237 kameri) ve diğer 142 âlimin fetvası ile Rus saldırganlığına karşı halkın direnişinin başlamasıdır. O halkı cihada davet etti ve sıradan halk Rusları yenerek Tiflis'e kadar ilerledi. Nasıreddin Şah zamanından beri gelenekte bir kırılma yaşanmış ve bu kral eğlenmek ve seyahat etmek için üç kez Avrupa'ya gidip ülkeyi borçlandırmıştır. Nasıreddin Şah tütün ekme ve hasat etme ayrıcalığını Talbot'a (büyük İngiliz şirketlerinden biri) verdi ve ünlü tüccarların iflas etmesine sebep oldu. Bu imtiyazların verilmesinin önünde Şiraz'dan merhum Seyyid Ali Ekber Falasiri ve Tahran'dan Seyyid Muhammed Hasan Aştiyani, Mirza Cevad Tebrizi, İsfahan'dan Ağa Necefi olarak bilinen Hacı Muhammed Taki Necefi gibi âlimler duruyordu. Rahmetli Falasiri, bir gün Aşura duasını okumak için çöle gittiği gün Şiraz'da hükümet güçleri tarafından tutuklandı. O uygunsuz bir şekilde zorla araca bindirilerek Buşehr’e sürüldü. Falasiri oradan Basra'ya, oradan da dönemin âlimlerinden merhum Mirza Şirazi'yi görmek için Samarra'ya gitti. Rahmetli Mirza, Nasıreddin Şah'ı bu konuda saygılı bir yazışmayla uyardı ve bu antlaşmanın iptalini istedi. Ancak Safeviyye'den Kaçar'a kadar tarihte ilk kez bir Şii alimi şahın saygısızlığıyla karşı karşıya kaldı. Neticede merhum Mirza, tütünü yasaklayan ünlü fetvayı yayınladı ve bu o kadar etkili oldu ki, Nasıreddin Şah'ın haremindeki nargileleri bile kırdılar.
Nasıreddin Şah, ikinci seyahatini finanse etmek için Baron Julius Durreiter ile bir sözleşme imzaladı. Eldeki belgelere göre, şaha 300.000 lira ve İngiliz himayesindeki İran savaş ağası Mirza Hüseyin Han'a da 50 bin lira verildi. O gezisinden döndüğünde Tahran'ın büyük alimlerinden biri olan merhum Hacı Molla Ali Kani, Şah'ı bu utanç verici anlaşmanın sorumlusu Mirza Hüseyin Han Sepahsalar'ın görevden alınması konusunda uyardı ve bu uyarı sonrası Sepahsalar görevden alındı. Şahın üçüncü gezisinde Mirza Melkem Han’ın aracılığıyla imzalanmak istenen Piyango sözleşmesi alimlerin direnişi sayesinde iptal edildi.
Nihayet Kaçar zulmü o kadar arttı ki Nasıreddin Şah, Mirza Rıza Kirmani tarafından öldürüldü ve Muzaffereddin Şah döneminde alimlerin önderliğindeki halk adalet ve ardından anayasa için ayaklandı. Alimler en başından anayasanın meşru olması gerektiği, aksi takdirde yoldan çıkacağı konusunda uyardılar. Anayasanın meşruiyetini savunan ünlü alimlerden biri de Sıkat-ul İslam olarak bilinen Mirza Ali Tebrizi idi.
Azerbaycan eskiden beri İran düşmanlarına karşı direnişin ön saflarında yer almıştır. Yetiştirdiği komutanları arasında Settar Han ve Bakır Han sayılabilir. Settar Han’ın kendisi Necef alimlerinin etkisi ile Tahran’a hareket ettiğini söylüyor.
Merhum Mirza Ali Sıkat-ul İslam Tebrizi ( kameri 1277-1330 Tebriz), Azerbaycan alimlerinden Hacı Mirza MusaSıkat-ul İslam'ın (tütün ambargosu olayında aktif olan alimlerden biri) oğludur ve ünlü Tebriz alimleri hanedanındandır. Bu hanedana Sadru-l Ulema ünvanı verilmiştir.
Mirza Musa Sıkat-ul İslam, Sadru-l Sıkat-ul İslam Hacı Mirza Muhammed Şafi’nin oğludur ve Muhammed Şafi de Sıkat-ul İslam Mirza Muhammed Cafer Sadr'ın oğludur. Cafer Sadr ise Mirza Muhammad Şafi’nin oğludur ve O da Mirza Yusuf'un oğludur. Mirza Yusuf ise Mirza Muhammed Ali'nin oğluydu. Sıkat-ul İslam Tebrizi’nin beşinci atası Mirza Muhammed Şafi, Nadir Şah'ın çağdaşıydı ve Kameri 1153 yılının Cemaziyel Evvel ayında Nadir Şah'ın fermanına binaen Tebriz valisi seçilmiştir. Merhum Sıkat-ul İslam Tebrizi’nin kendisi şöyle diyor: "Bütün ailem din alimleriydi / Bana hünü aşkı onlar öğretti"
Bu ailenin aslı Horasanlıdır. 250 sene önce Sikatül-İslâm'dan Tebriz'e hicret edip oraya yerleşmişlerdir. O 1277 kameri yılının Recep ayının 7’sindeVTebriz'de dünyaya geldi. Gençliğinin başında dedesinden (Hac Mirza Muhammad Şafi Ağa Sadr-ul İslam) ve babasının (Hacı Mirza Musa) hizmetinde ilim öğrendi. O gençliğinde Irak’a giderek büyük alimlerden ders alarak öğrenimini tamamladı. Usul, Fıkıh, fıkıh, hikmet, teoloji, edebiyat, matematik, tarih ve astronomi ilimlerinde de yüksek bir mertebeye ulaştı. Farsça, Arapça, Türkçe ve Fransızca biliyordu ve güzel şiirler yazıyordu. Hat sanatında da iyiydi. Nesir ve manzum hattında incelikli bir üslubu vardı. Birkaç yıl tahsil gördükten sonra yurda döndü ve babası Hacı Mirza Ağa’nın vefatından sonra Sıkat-ul İslam ünvanıyla yerine geçti. Fars ve Arap edebiyatında ustaydı. Bunun delillerinden biri de onun ustalık eserlerinden olan Ebu Nasr Muhammed bin Abdülcebbar Utbi’nin Besi-l Şekvi adlı eserinin tercümesidir. Bu eser Abdulcebbar Utbi’nin Tarihi Yamini adlı eserinin üçüncü cildidir. Bu tercüme Emir Nizam Garosi'nin tavsiyesi üzerine yapılmış olup, Kelile ve Dimne serbest tercüme türüdür. Kendisi de hatip ve yazar olan Emir Nizam, söz konusu tercümeyi inceledikten sonra, o tercümeye ilaveten Sıkat-ul İslam Tebrizi’ye hitaben bir mektub da yazmıştır: "Seni hitap denizinde yüzdüren / Ali'yi Zülfikar'a götürendendir"
Eserlerinden biri Şii din alimlerinin kitaplarını tanıttığı kitabı Maratu-l Kutüb’tür. Kameri 1311'den ömrünün sonuna kadar onu derlemek ve hazırlamakla meşgul oldu. Diğer eseri Risale’yi Lalan’dır. Bu eserinde siyaset ve toplumu ele almıştır ve özellikle meşru anayasa konusundaki düşüncelerini dile getirmiştir. O bu risaleyi Necef âlimlerine anayasa kavramını açıklamak için derlemiş. O bu risalenin isminin gerekçesinde şöyle yazar: ‘anayasal dilin dilinden anayasacıların dilekçesi’ Bu risalede ayrıca şöyle yazar: "Biz Azerbaycanlılar gaflete düşersek, ihanetin ilk rüzgarını düşman barmeninin elindeki kadehten içeriz."
Merhum Sıkat-ul İslam Tebrizi, çağdaş duruma ve siyasetin sırlarına aşinaydı ve bunların farkındaydı. İran'daki meşrutiyet hareketi sırasında, meşru anayasacılıktan yana olan alimlerden biriydi ve bunu eseri Risaley-i Lalan’da da yazmıştır:
"Bütün bu baskı ve kendini beğenmişlik ve ülke halkları arasındaki eşitsizlik ve İslam ülkelerindeki İslam düşmanlığı ve açgözlülüğün yanı sıra yabancı düşmanların bu ülkelerdeki nüfuzu, sömürüsü ve zulmü ki tüm bunların varlığını inkar eden ya sadece safi cahildir ya da katıksız bir düşmandır- devam ederken bütün bunlar İslam2ın temiz temellerine zarar verecektir ve iş öyle bir yere varacaktır ki Peygamberin ve Ehli Beyti’nin ve gelecek nesillerin bunlara sebep olanlara lanet etmesine sebep olacaktır. Dolayısıyla [meşru anayasanın] asıl gayesi, İslam'ın temiz temellerini muhafaza etmek, hak sözü yüceltmek ve onu korumaya çalışmaktır. Ayrıca amaçlarından biri, Allah korusun, On İki İmam yolunda olan İslam hanedanlığı ve İran’ın sarsılmaması ve yok olmamasıdır. Eğer aksi gerçekleşirse toplumun gücü ve merkezi olan İslami toplumsal yapı kaybolacak ve Müslümanlar yabancı milletler tarafından küçük düşürülecek, saygısızlığa uğrayacak ve ayaklar altına alınacaktır.’’
Tebriz davası silahlı bir ayaklanmaya yol açtıktan sonra Muhammed Ali Şah'a telgraf çekti ve ona tavsiyelerde bulundu. Kameri 1327 yılında Çarlık Rusya bir bahane ile Tebriz'e askerleri ile saldırınca Sıkat-ul İslam haksız yere kan dökülmesinin önüne geçmek için çareler aramaya başladı. Sıkat-ul İslam, Şucau-l Devlet lakaplı Hacı Samed Han’dan bu şehre keyfi ve Ruslar adına bir birlik göndermek yerine (Ruslar Şah adına şehre girmişti) hükümet adına bir temsilci misyon göndererek girmelerini istedi. Ancak bu çabalar sonuç vermedi ve Rus ordusu Tebriz'e girdi. Ruslar Tebriz’de hükümet binalarında Bağı Şomal’i kliseye çevirdiler. Bu konuda Sıkat-ul İslam, Rus konsolosluğuna ve ordu komutanına hitaben bir dilekçe yazdı ve durumu protesto etti. Bu sıralarda ve Nevruz münasebetiyle yerel gazetede bir yazı yazan ve yabancıların İran topraklarına tecavüz etmesinden dolayı halkı bayram yapmak yerine yas tutmaya davet eden Sıkat-ul İslam Tebrizi duygularını şiirinde yazdığı şu sözlerle ifade etmiştir: ‘Bayram geldi ve oldu kederim başka bir keder / Bayram, yas tutan için oldu başka bir yas’ Bu yazının yayınlanmasından sonra Sıkat-ul İslam hayatı tehlikede olmasına rağmen Tebriz'den ayrılmadı ve sonunda tutuklandı. Ruslar, başkalarının gözünde kendilerini temize çıkarmak için ondan, ilk saldırı ateşinin İranlılar tarafından ve mücahitlerce açıldığına dair bir kağıt imzalamasını istediler ama o kabul etmedi. Sıkat-ul İslam Tebrizi buna razı olmayıp şehit olmayı tercih etti ve kameri 1330 yılının Aşura gününde (31 Aralık 1911) yedi arkadaşıyla birlikte asıldı. O darağacığına götürüldüğünde kendini kaybetmedi ve arkadaşlarını da teselli ederek onları cesur olmaya teşvik etti. Ülkenin meşhur şairlerinden Ferahani onun şehadetinin anısına şu beyitleri kaleme aldı:
Musa’nın oğlu Ali alimdi
İlimle zarafet dolu ve cesur idi
Seçkin ve saygılı bu aziz üstad,
Adaletsiz yurttan cennet yurduna gitti
Felek, Muharrem ayında söyleyivermişti
Ali, Meysem gibi darağacına gitti.
Rus devriminden sonra İran özgürlük savaşçıları, Rus devrimciler, Azerbaycan valisi, Rus konsolosu ve Rus ordusunun üst düzey yetkilileri mezarını resmen ziyaret etti. Saygı duruşunda bulundular ve konuşmaların ardından mezarına çiçekler serptiler.