Siber Terörizm; İsrail kuzeydeki siyonist göç krizini nasıl ikiye katlıyor?
Lübnan'da işgalci rejimin dün gerçekleştirdiği siber terör saldırısının ardından Hizbullah'ın cevabının türü ve boyutları konusunda endişe duyan Siyonistlerin zihnindeki en büyük sorusu şu: İşgal altındaki Filistin'in kuzeyindeki yerleşim yerlerini terk eden yerleşimciler bu yerleşim yerlerine dönebilecek mi?
Tesnim Haber Ajansı - Hizbullah'ın Siyonist düşmana karşı Aksa Tufanı savaşına katıldığı geçen yılın 8 Ekim'inden bu yana Lübnan ve işgal altındaki Filistin sınırlarında yaşanan çatışma eğilimi, işgalci rejimin Lübnan'a ve özellikle bu ülkenin sivillerine yönelik saldırganlığını her artırdığında Hizbullah'ın bu saldırılara yanıt olarak yürüteceği operasyonların türü ve hızı önemli ölçüde artarak, Lübnan direnişinin işgal altındaki toprakların kuzeyindeki ateşinin yoğunluğu daha da yaygınlaşıyor.
Siyonist yerleşimciler siber terörizmle Kuzey'e dönecek mi?
Bu nedenle Siyonist rejimin dün Lübnan'da gerçekleştirdiği ve 10'dan fazla kişinin şehit olmasına ve 3000 kişinin yaralanmasına yol açan siber terör suçundan sonra, Siyonistler tetikte ve Hizbullah'ın saldırılarının bu kez Hayfa'nın ötesine geçerek Tel Aviv'in kalbine ulaşacağını öngörüyor. Özellikle Lübnan direnişi, Aksa Tufanı savaşına katılımının asla durmayacak uzun vadeli bir strateji olduğunu ve düşmanın saldırganlığı yoğunlaştıkça Hizbullah'ın tepkisinin de yoğunlaşacağını kanıtlamışken.
Siyonist rejimin dün çağrı cihazlarını patlatmak suretiyle işlediği siber terör suçu ile Lübnanlı sivillere ciddi zarar vermesi bu rejimin yeni bir suç aşamasına girdiğini ve tüm kırmızı çizgileri ihlal ettiğini gösteriyor. İşgalci rejimin işlediği bu suç, Siyonist otoritelerin tüm bölgede bir savaş başlatma arayışında olduklarını ve Amerika'yı da ne olursa olsun bu savaşa dahil etmek istediklerini göstermektedir zira Amerikan desteği olmadan hiçbir savaşta birkaç günden fazla dayanamazlar.
İşgalci rejimin Başbakanı Binyamin Netanyahu ve bu rejimin Savaş Bakanı Yoav Galant ve diğer Siyonist yetkililer geçtiğimiz haftalarda işgal altındaki Filistin'in kuzeyindeki yerleşim yerlerinde yaşayan Siyonist mültecileri bu yerleşim yerlerine geri döndürmek amacıyla Lübnan'a karşı savaşı genişletme tehdidinde bulunuyorlardı. Ancak İbranice yayın yapan medya organlarının defalarca gündeme getirdiği ‘Savaşın kuzeyden gelen mültecilerin geri dönüşünü sağlayıp sağlayamayacağı’ sorusu halen cevap bulmadı.
Ayrıca Siyonist düşmanın Lübnan'da dün gerçekleştirdiği siber terör saldırısının ardından Siyonistler, Hizbullah'ın işgal altındaki toprakların kuzeyindeki saldırılarının artmasından endişe ediyor ve yine aralarında şu soru gündeme geliyor: ‘Kuzeyde yaşayanlar bu yerleşim yerlerine dönebilecek mi?’
Ancak yaklaşık bir yıldır Aksa Tufanı savaşı ile ilgili gelişmeleri takip edenler bu savaşın başından itibaren ‘Lübnan'ı Taş Devri'ne döndüreceğini’ ‘Beyrut'u ikinci bir Gazze haline getireceği’ tehditlerini savuran Siyonist rejimin, her zaman diplomatik hamlelerle Hizbullah'la ateşkes sağlamaya çalıştığını ve defalarca Beyrut'a Amerikalı ve Batılı heyetler gönderdiğini bilirler.
İsrail kendisini Hizbullah'ın saldırılarından kurtarmakla pençeleşiyor
İşgal altındaki Filistin'in kuzey yerleşimlerinden gelen mülteciler meselesi Netanyahu ve kabinesi için karmaşık bir sorun ve kendisi bu konuda ciddi bir baskı altında. Çünkü Siyonist rejim ve Amerikan basınında çıkan haberlere göre, Hizbullah'ın geçtiğimiz yılki operasyonları sonrasında işgal altındaki toprakların kuzeyindeki yerleşim yerlerinden 250 bin kişi göçmüş, bu yerleşim yerleri tamamen boşalmış ve oradaki tüm yaşam felç olmuş durumda.
Bunun üzerine Siyonist rejim, işgal altındaki Kuzey Filistin'de yaşanan endişe verici gelişmeler ve gergin durum karşısında gizlice diplomatik seçeneğe başvurdu. Amerika ve Fransa'nın yanı sıra Alman yetkilileri de Lübnan'a giderek bu ülkenin direnişini İsrail'e yönelik operasyonlara son vermeye ikna etmeye zorladı ancak her defasında Hizbullah'tan olumsuz yanıtla karşılaştı.
Gazze'de ateşkes müzakerelerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve Lübnan direnişinin Gazze'ye karşı savaş bitene kadar saldırılarına devam etme taahhüdünün gölgesinde Hizbullah'ın Siyonist rejime yönelik operasyonlarını durdurma yönündeki diplomatik seçeneğin başarısızlıkla sonuçlanması, Siyonistleri, Lübnan direnişini geri çekilmeye zorlamak amacıyla askeri saldırıları sınırlı bir şekilde artırma seçeneğine yönelmeye zorladı. Eş zamanlı olarak Amerika ve Batı'ya Lübnan'da diplomatik faaliyetleri sürdürmeleri yönünde baskı uygulamışlardı.
Siyonist Ordunun Beyrut'a düzenlediği terör saldırısı sırasında Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanı Şehit Fuad Şükr’e suikast düzenlendi ve buna çok sayıda Lübnanlı sivil de şehit oldu. Bu Lübnan direnişiyle çatışmaların başlangıcından bu yana İsrail'in suçlarının zirvesi olarak kabul edildi. Bu terör suçundan sonra Siyonistler, savaşı genişletmeye çalışmadıklarını ve her şeyin Hizbullah'ın vereceği cevaba bağlı olduğunu açıkladılar.
Aynı zamanda işgalci rejimin Lübnan’daki paralı askerleri olan Lübnan Kuvvetleri Partisi’nin Lideri Samir Caca tarafından direnişe karşı kışkırtma kampanyası başlatıldı. İsrail de bu koşulların etkisi altında Hizbullah'ın bu rejimin suçuna karşılık vermeyeceğini ya da direnişin savaşın genişlemesinin nedeni olarak sunulacağını umuyordu. Ancak Hizbullah, önce işgal altındaki Filistin'in kuzeyindeki operasyonlarını önemli ölçüde genişletti, ardından hesaplı bir operasyonla Siyonist rejimin en büyük casusluk karargâhını ve Tel Aviv yakınlarındaki Glilot üssündeki ‘Birim 8200’ adlı istihbarat birimini hedef aldı.
Avrupalı kaynakların açıkladığı bilgilere göre, Hizbullah'ın bu saldırısında 22 üst düzey İsrailli subay ve asker ölmüş, 74 asker de yaralanmıştı. Elbette Siyonist ordusunun ağır askeri sansürünün gölgesinde bu ordunun gerçek kayıpları hiçbir zaman ortaya çıkmayacak, ölü ve yaralı sayısının bundan daha fazla olduğu tahmin ediliyor.
İsrail kuzeydeki yerinden edilmiş siyonist sayısını nasıl ikiye katlıyor?
Siyonistleri şok eden ve bu rejimin kaybettiği caydırıcılığını ortadan kaldıran bir Yemen füzesinin Tel Aviv'in kalbine isabet etmesinden sonra, İsrailliler savunma askeri stratejisinin bir parçası olarak, Hizbullah'ın operasyonlarını durdurma ve onu geri çekilmeye zorlama fırsatı olarak Lübnan'daki zulümlerini artırdı. Bu arada Lübnan'da çağrı cihazlarının patlaması, son şansını denemeye çalışan işgalci rejimin bu alandaki son hamlesi olabilir.
Siyonistler, İsrail'in Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki sıkışıklığının gölgesinde Lübnan'la savaşın genişlemesinin ve bu rejimin başta Yemen olmak üzere bunlardan en tehlikelisi Lübnan olan ki özellikle Suriye cephesi de açılırsa; diğer direniş cepheleri tarafından kuşatılmasının, Tel Aviv'i fiilen 7 cepheden art arda saldırılara açık hale getireceğini biliyor.
Gözlemcilere göre, en sonuncusu Lübnan'daki iletişim cihazlarının patlatılmasıyla olan işgalci rejimin sayısız askeri ve terörist hareketi, bu rejimin kaybettiği caydırıcılığı geri getirmeyeceği gibi, kuzeyden gelen mültecileri de geri getirmeyecek; aksine bu mültecilerin sayısı iki katına çıkacak ve işgal altındaki Filistin'in kuzey yerleşimlerindeki kriz farklı düzeylerde derinleşecektir.
Sonuç olarak her şey önümüzdeki birkaç gün içinde Gazze başta olmak üzere farklı cephelerde yaşanacak gelişmelere bağlı. Netanyahu'nun engellemesi nedeniyle ateşkes görüşmeleri sonuçlanmazsa İsrail, feci ve bilinmeyen sonuçları olan çok cepheli bir savaşa doğru ilerleyecek. Öyle ki Amerika'nın İsrail ve kendisinin bölgedeki çıkarları açısından doğuracağı sonuçlarından çok endişe duyduğu ve hiçbir koşulda desteklemediği bir savaş.