İsrail ve Zafer Yanılsaması/ Şehit Nasrallah'ın Denklemi Durumu Tersine Çeviriyor
Lübnan'da 2 haftadır yaşanan cinayet, katliam ve Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadeti sonrasında, direnişe karşı bir yıl süren yenilginin ardından zaferi elde ettiklerini sanan Siyonistler, savaşın ortasında geçici bir yanılsama yaşıyor ve daha önceki deneyimlerden, özellikle Temmuz 2006 savaşından ders çıkarmadılar.
Tesnim Haber Ajansı - Filistin direnişinin 7 Ekim 2023'te Aksa Tufanı operasyonunu başlatmasının ardından Gazze Şeridi direnişi ve diğer direniş cephelerinden çok sayıda yenilgi alan Siyonist rejim, bu saldırıda dünyanın gözlerinde caydırıcılığını ve sahte heybetini kaybetti. Mümkün olduğu kadar çok sivile gaddarca davranarak ve katlederek, kaotik ve gergin durumunu çözebileceği ve kaybettiği sahte güvenilirliğin bir kısmını geri kazanabileceği düşüncesiyle son aşamada direniş eksenine karşı verdiği büyük kayıpları telafi etmek için geleneksel daha fazla terör ve vahşilik stratejisine başvurdu.
Siyonistlerin Lübnan'a yönelik vahşi saldırısının nedeni
Bu doğrultuda gaspçı Siyonist rejim, son iki haftadır Lübnan'a yönelik vahşi saldırılar gerçekleştirmiş ve binlerce sivili katletmiştir. Cuma günü Beyrut’un banliyölerinde Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'a suikast düzenleyerek hedef alıncaya kadar vahşetinin ve suçlarının zirvesine ulaştı ve Siyonistlerin bu barbarca saldırılarında çok sayıda Hizbullah komutanı şehit oldu.
Geçtiğimiz iki hafta içerisinde Siyonist rejim, Lübnan'a karşı benzeri görülmemiş en vahşi saldırısını gerçekleştirdi. Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinin ardından bu rejim Lübnan'da vahşi saldırılarına devam ediyor ve İsrail suçlarının en büyük kurbanları genellikle siviller, özellikle de kadınlar ve çocuklar oluyor.
İsrail'in bu dönemde işlediği suçlar, bu rejimin yıllar önce hazırladığı ve Lübnan direniş yapısına saldırmak için büyük paralar harcadığı bir stratejiye dayanmaktadır. Mevcut savaşta Hizbullah'ın işgal altındaki Filistin'in kuzey cephesine yönelik şiddetli saldırıları sonucunda İsrail kamuoyunun, özellikle de kuzeydeki yerleşim yerlerinden gelen yerleşimcilerin yoğun baskısı altında kalan Siyonist yetkililer, Lübnan'a karşı savaşı genişleterek işgal altındaki toprakların kuzey bölgesindeki güvenlik gerçekliğini değiştirmeye ve Siyonist mültecileri bu yerleşim yerlerine geri döndürmeye karar verdiler.
Ayrıca işgalci rejimin bu bağlamdaki en büyük hedefi, Lübnan direnişinin bu ülkenin güney sınırlarından tamamen çekilmesi ve Siyonistler kuzeyde kalıcı bir güvenliğe kavuşmasıyla işgal altındaki Filistin'in kuzey sınırlarındaki Hizbullah tehdidini ortadan kaldırmak.
Direnişe karşı bir yıl süren yenilginin ardından işgalcilerin kafa karışıklığı
Siyonistlerin bu kararı, Gazze Şeridi'nde bir yıl süren yıpratma ve sonuçsuz savaşın ardından işgalci rejime hiçbir şey kazandırmadı çünkü bu rejimin stratejisi birkaç ay içinde Gazze'deki Hamas'ı yok etmek ve diğer direniş cephelerini devre dışı bırakmaktı. Ancak Siyonist düşmanın bu stratejisinin başarısızlıkla sonuçlanması, Gazze direnişinin ve Filistin halkını ve direnişini desteklemek için açılan diğer cephelerin benzersiz ve şaşırtıcı kararlılığı sonucunda İsrail bir ikilemin ortasında kalmıştı: Esirlerini Gazze Şeridi'nden geri döndürmek için Filistin direnişiyle ateşkes anlaşmasını kabul etmesi gerekiyordu ki bu, Siyonistlerin hiçbir hedefini gerçekleştirmeden Hamas'a karşı yenilginin resmen kabul edilmesi ve savaşın sona ermesi anlamına geliyordu.
Ancak işgalcilerin önlerinde gördükleri ikinci yol, direnişin askeri ve siyasi konumunu zayıflatmak için savaşı sürdürmekti. İsrail, Gazze'de yaklaşık bir yıl süren savaşın ardından kendisini hedeflerine ulaşamadığı ve buradan doğru düzgün bir çıkış şansının olmadığı bir savaşın içinde buldu.
Öte yandan Gazze'ye destek amacıyla açılan diğer direniş cepheleri de Siyonistler için ek sorun haline gelmiş ve işgalci rejim, Gazze'deki savaş bitse dahi direniş cephelerinin tehlikesinin burayı kalıcı olarak tehdit ettiği sonucuna vardı.
İsrail'in Şehit Nasrallah'ın savaş denklemine ilişkin yanlış hesaplamaları
Böylece Siyonist düşman, savaşı kuzey cephesinde genişletmeye karar verdi. İşgalci rejim, işgal altındaki Filistin'in kuzey bölgelerinden mültecileri geri gönderebileceği düşüncesiyle Lübnan'a yönelik saldırganlığını genişletti. Ama öyle görünüyor ki İsrail, Hizbullah’ın İsrail ile aynı hızla saldırılara başlayabileceğini ve Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın kontrolsüz ve sınırsız savaştaki denklemine göre Hizbullah'ın İsrail'in saldırganlığa başladığı hızla kuzeydeki işgal altındaki toprakları yok edebileceği gerçeğini ve Hizbullah'ın operasyonlarının Tel Aviv dahil işgal altındaki Filistin'in merkezi bölgelerine ulaşıncaya kadar devam edeceğini dikkate almadı.
Aksa Tufanı Savaşı'ndaki gelişmeleri ve Hizbullah'ın bu savaştaki performansını başından bugüne kadar izleyenler ve takip edenler Hizbullah'ın düşmana yönelik saldırılarını resmi olarak artırmada gecikmesinin, Lübnan direnişinin zayıflaması ya da yapısının çökmesi anlamına gelmediğini aksine bunların başında da Seyyid Hasan Nasrallah'ın şehadeti olmak üzere Hizbullah'ın Gazze'yi desteklemek için yaptığı birçok fedakarlığın ve komutanların kaybının Lübnan direnişinin Siyonist gaspçı düşmana karşı yoluna devam edebilmesi için stratejik ve hesaplı bir karar almasına neden olduğunu bilir.
Ayrıca Hizbullah'ın kuruluşundan bu yana çok zor dönemlerden geçtiğini, büyük komutan ve liderlerini kaybettiğini de unutmamak gerekiyor. Ancak bunların hiçbiri direniş yolunun devamına neden olmadı aksine, İsrail kanser rejimiyle yüzleşip onu yok etme iradesini artırdı ve Seyyid Hasan Nasrallah gibi büyük komutanlar ve savaşçılar her zaman Lübnan direniş okulunda eğitilmiş, şehitlerinin yolunu sürdürmüşlerdir.
Hizbullah durumu nasıl tersine çeviriyor?
Hizbullah'ın bu iki haftada büyük kayıplar verdiğini de hesaba katmak gerekiyor, gücünü yenilemek ve stratejik karar almak için zamana ihtiyacı olması da oldukça doğal. Elbette bu sefer çok uzun sürmeyecek ve oldukça da yakın.
İlk günlerde siyonistlerin savaşta hakimiyet kurduğu ancak aniden durum tersine döndü ve direniş işgalcileri ikinci kez Lübnan'dan sürmeyi başardı. Hizbullah'ın, mevcut savaşta Temmuz 2006 savaşına göre birkaç kat daha fazla güce sahip olduğu göz önüne alınırsa kesinlikle yakında arkadaşlarını mutlu edecek ve düşmanlarını şok edip dehşete düşürecek.
Tüm bunların yanı sıra Hizbullah'ın örgütsel ve toplumsal yapısının köklü ve yıkılması mümkün olmayan güçlü bir ideolojiye sahip olduğunun anlaşılması çok önemlidir. Ayrıca Lübnan direnişinin bölgesel ilişkileri de Hizbullah'ın bu zor günleri çok yakında atlatabilecek kadar güçlü.
Dolayısıyla gerilimin ve savaşın tırmanmasının kaçınılmaz hale geldiği ve bu duruma son verecek diplomatik bir çözümün bulunmadığı söylenebilir. Bazı analistler, daha önce Hizbullah'ın Siyonist düşmanla çatışmaları tırmandırmaktan kaçınmasının nedeninin Lübnan halkını korumak ve sivillere zarar vermek istememek olduğuna inandığını belirtmişti ancak mevcut durumda, işgalci rejimin tüm kırmızı çizgileri ihlal edip binlerce Lübnanlı sivilleri sadece birkaç gün içinde katlettiği durumda, Hizbullah, Şehit Nasrallah'ın da vurguladığı gibi ‘Göze göz’ karşılık verecek ve önceki çatışma kurallarına bağlı kalmanın hiçbir nedeni kalmayacak ve bu kez Siyonist rejimin iç cephesi, bu rejimin çevrelerinin endişe ettiği gibi, cehennemi kendi gözleriyle görecek.
Lübnan'daki bu iki kanlı haftanın ardından Siyonistler eşi benzeri görülmemiş bir zafer elde ettiklerini hissederek sarhoş oluyorlar ve neredeyse sıfır maliyetle, Amerika'ya ve Batı'ya silah tedarik ederken kendileri için hızlı bir zafer elde ettiklerini düşünüyorlar ama bu fikir çok aptalca ve çocukça çünkü savaş hukukuna göre muharebe ortasında zaferin hiçbir anlamı yoktur ve savaşın ortasındaki zafer ve başarı duygusu, çok geçmeden sona eren geçici bir duygudur ve savaş bitene kadar, içindeki zafer veya yenilgi hakkında yorum yapılamaz.