Halep Olaylarında ABD'nin Rolü Ne?
Lübnan'da ateşkes sağlanmasının ardından Suriye'de yaşanan gelişmeler İsrail, ABD ve Türkiye'nin bu ülkede iç savaş fitilini bir kez daha yaktığını gösterdi.
Tesnim Haber Ajansı- Lübnan'da ateşkes sağlanmasının ardından Suriye'nin kuzeybatısındaki terör grupları geniş kapsamlı saldırı başlattı. Belki 5 gün önce Halep'te böyle bir durumdan bahseden biri çıksaydı, onu "gündemden uzak" olarak görürlerdi. Peki her şey nasıl ve neden birdenbire değişti? Hiç kuşkusuz bu olay perde arkası dikkate alınmadan analiz edilmemelidir.
Durumun daha iyi anlaşılması için 2015 yılı sonundan bu yana İdlib'de bulunan selefi ve tekfirci grupların geniş çaplı bir saldırı başlatmadığını akılda tutmak yeterlidir; Ancak tüm çabalarına rağmen geri çekilmek zorunda kaldılar. Nihayet 56 ay önce ateşkes konusunda anlaşma sağlandı ve genel olarak büyük taarruz hayalinden uzaklaştılar.
Ama bu sefer üç gün içinde yaklaşık 300 kilometrekareyi işgal ettiler ve en önemlisi "Halep" şehrinin (savaş öncesi yıllarda Suriye'nin ekonomik başkenti) bazı kısımlarını ciddi bir çatışma olmadan ele geçirdiler! Bu fark nasıl analiz edilmeli?
Bu farklılığın nedenlerini analiz ederken askeri, güvenlik ve siyasi düzeyleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Siyasi ve diplomatik düzeyde "Ankara ile Moskova'nın Halep konusunda istişareleri" ve "Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) Halep'e yönelik saldırıda ABD'nin rolü" olmak üzere iki konunun dikkate alınması gerekiyor. Bu yazıda özellikle ikinci konuyu ele alacağız.
HTŞ ile Washington Arasında İlk İletişim Kanalı
Heyet Tahrir eş-Şam'ın (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Culani, Nisan 2021 ilk kez Amerikalılarla resmi bir görüşme yaptı. Ünlü Amerikalı gazeteci Martin Smith, İdlib'e gelerek THŞ liderinin saklandığı yerde onunla röportaj yaptı. Bu röportaj PBS televizyonunun "Frontline" programında yayınlandı.
Sadece iki ay sonra, çeşitli medya organları İngiliz casus teşkilatının temsilcisi ve Londra'nın eski Libya elçisi Jonathan Powell ile İdlib'de HTŞ lideri Ebu Muhammed el Culani ile görüştüğünü bildirdi. Ardından iletişim kanalları devreye girdi ve en az 5 kez ABD ile Avrupa ülkelerinden temsilciler Culani ile görüşmek üzere İdlib'e geldi.
Ama hikayenin tamamı bu değildi. Batı tarafı, THŞ teröristlerini sınamak ve onlara dair daha gerçekçi bir imaj yaratmak istiyordu. Öte yandan Culani, Batı tarafını, Suriye'nin mevcut durumunda ondan daha iyi bir müttefik bulamayacağına ve kendisini iktidara sahip bir muhalefet gücü olarak desteklemesi gerektiğine ikna etmeye çalışıyordu.
ABD'nin Halep'e Saldırı Teklifi
Bu durum Mart 2023'te ABD'nin HTŞ terör örgütünün İdlib'den Halep'e saldırı yapmasını teklif etmesine kadar devam etti. Bu hususta terör örgütüne daha fazla imtiyaz vermek, hatta HTŞ'yi terör örgütü listesinden çıkarılmasına zemin hazırlamak istiyorlardı! Amerikalıların tahminlerine göre Halep'e doğru ilerleyerek İslami direniş gruplarına ve Suriye ordusuna baskı uygulayabilecek tek grup Heyet Tahrir eş-Şam'dı.
Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) bunu yapmak için herhangi bir motivasyonu yoktu ve diğer taraftan Suriye ile sahada ciddi çatışmalarına girmek istememeleri nedeniyle bunu bir dezavantaj olarak gördüler. Öte yandan "Ceyl al-Vatani" içerisindeki muhalif silahlı gruplar da Türk ordusuna tabiydi ve Ankara'nın Rusya ile yaptığı anlaşmalara bağlı kaldığı ve operasyon emrini resmi olarak yayınlayamadığı görülüyor. Sonuç olarak geriye kalan tek seçenek Heyet Tahrir eş-Şam'ım'dı. ve Washington yetkilileri HTŞ lideriyle görüşmelere başladı. Bu nedenle İdlib'deki varlığın bu işi üstlenmesi için teşvikler sunuldu.
O dönemde Amerika'nın en büyük planı, bir yandan SDG ve muhalif grupları ittifak haline getirmek, diğer yandan da iki operasyonla önemli bölgeleri Şam hükümetinin kontrolünden çıkarabilmekti. Bu iki önemli operasyondan biri muhalif grupların "Halep"e saldırması ve diğer operasyon da Amerikalı işgalcilerin "Bukemal" ve "Tanf" ile "Fırat'ın doğusu" arasında bağlantı kurmayı sağlamaktı.
Hatta bazı Amerikalılar Suriye'nin güneydeki üç vilayet olan Süveyde, Dera ve Kuneytire'nin çatışmaya katılarak Suriye topraklarının yarısının Suriye ordusunun, diğer yarısının da muhaliflerin kontrolünde olmasını umduklarını ifade etti.
Ancak söz konusu proje başarısızlıkla sonuçlandı. Türkiye'den de destek gelmedi, çünkü SDG tehlikesini Suriye'nin merkezi hükümetinden daha fazla düşünüyordu. Öte yandan SDG'nin Kürt liderlerinin totaliter yaklaşımları, Deyrizor vilayetindeki Arap aşiretlerin öfkesine yol açmış, bu durum Fırat'ın doğusundaki Halep'teki bazı aşiretlerin protestosuna neden olmuştu.
Böyle bir durumda ABD'nin projesi başarısız oldu; Ancak HTŞ ile Washington arasında iyi bir iletişim kanalı kuruldu. HTŞ lideri Culani, Amerika'yı Beşar Esad'a karşı mücadelede kararlı bir süper güç olarak görüyordu. ABD'ye bel bağlayan HTŞ terör örgütü, birincisi Ankara'nın desteğine bağımlılığının azalacağını ve Türkiye karşısında göreceli olarak daha bağımsız bir görüşe sahip olacağını düşünüyordu; İkincisi ABD'nin desteğiyle Suriye'deki ağırlığını ve gücünü artırabileceğini sanıyordu. ABD ise Suriye muhalefeti arasında tek güvenilir ve yarı bağımsız seçeneğin HTŞ olduğunu ve gerisi konusunda öncelikle Erdoğan'la anlaşmaları gerektiğini biliyordu.
ABD'nin Son Üç Ayda HTŞ İkna Etme Çabaları
Dürzi kenti Mecdel Şems'teki olayların ardından Siyonist rejimin İslami direnişe büyük ve benzeri görülmemiş bir darbe vurma kararı aldı. Bu bağlamda gündeme gelen planlardan biri Suriye'de yeni bir cephenin açılmasıdır. Bu kapsamda HTŞ teröristlerinin Halep kentine yönelik saldırısı da dahil olmak üzere pek çok senaryo gündeme geldi.
Bu planın en önemli avantajı ABD ve İsrail'in olaya doğrudan müdahil olmamasıydı. Böylece Siyonist rejim bundan sonraki planlarına odaklanabilirdi ve aynı zamanda Suriye muhalefeti de Halep şehrine saldırabilirdi. Bu bağlamda ABD'nin dolaylı rolünün de hiçbir iz kalmayacak şekilde olmasına dikkat edilmeli; Çünkü muhalif gruplarının önemli bir kesimi ve özellikle tekfirci grupların ABD'ye karşı güçlü bir yönelimi var.
Washington daha önceki iletişim kanallarını kullanarak Suriyeli muhalif gruplardan Halep'e saldırı için hazırlık yapmalarını istedi. Bu bağlamda "Heyet Tahrir eş-Şam" en iyi ve en güvenilir seçenekti ve onlara yeterli kolaylıklar, istihbari ve siyasi desteğin sağlanması gerekiyordu. Öte Mart 2023 olayından ders alan ABD bu sefer Türkiye'nin hassasiyetlerini dikkate aldı ve bu operasyonun "Suriyeli muhalif grupları ile SDG arasında ittifak" başlıklı daha büyük bir planın parçası olmayacağı hususunda Türklere güvence verdi. Projeye göre silahlı muhalif grupların yalnızca Halep'i ele geçirerek daha fazla güç ve ağırlık kazanması gerekiyor.
Lübnan'daki Ateşkesin Ardından İdlib'de Terör Saldırılarının Başlaması
Erdoğan'ın Beşar Esad'la görüşmesinden duyduğu hayal kırıklığının ardından ABD, silahlı gruplar üzerindeki baskıyı artırırken Ankara ile daha ciddi bir istişareyi de gündeme getirdi. Sonuç olarak HTŞ, İdlib vilayetinde bulunan silahlı gruplarla birlikte Fethu'l Mubin operasyon odasını harekete geçirerek Halep'e geniş çaplı bir saldırı başlattı.
ABD, Halep'e saldırmak için en uygun tarihin Lübnan'da ateşkesin ilan edildiği gün olduğu mesajını verdi. Zira ateşkesten önceki son günlerde Siyonist rejim, Suriye ile Lübnan arasındaki tüm iletişim yollarını yok etmişti. Bunun amacı, Hizbullah savaşçılarının Lübnan'dan kuzey Suriye'ye kolay ve hızlı bir şekilde girmesini engellemekti.
Türkiye'nin Rolü
Türkiye'nin Suriyeli muhalif grupların Halep kentini kontrol altına alınmasını gönülden memnuniyetle karşıladığını unutmamak gerekiyor. Onlara göre kuzeydeki durumun istikrara kavuşması bölgeye sermaye çekebilir ve Türkiye'de bulunan Suriyeli mültecilerin önemli bir kısmı da ülkelerine geri dönebilir. Aynı zamanda dış denklemlerde Suriyeli muhalif grupların ağırlığı da artabilir ve bu grupların üzerinde yüksek nüfuzu olan Ankara bu durumdan yararlanabilir.
Halep'in işgaline Türkiye perde arkasından destek veriyor; Çünkü bir yandan bunu kendi çıkarları doğrultusunda görüyor, diğer yandan muhalif gruplarla ilişkilerini kesmek istemiyor. Ayrıca şunu da belirtelim ki Halep'in tamamen işgal edilmesi durumunda Halep'in yönetim sistemi meselesi de gündeme gelecektir.
Sonuç
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Halep'i işgal etme fikrinin temelde bölgedeki direnişe büyük bir baskı uygulama amaçlı bir Amerikan projesi olduğu açıktır. Suriye'deki terör gruplarının çoğu sahada olmayabilir, ancak sözde "Cihad" düşüncesiyle Halep'e saldırılmıştır; Ama aslında bunlar ABD'nin Siyonist rejimin güvenliğini destekleme ve direnişi zayıflatma yönündeki büyük planının bir parçasıydı.