Bölge Ülkelerinin Halep'teki Gelişmelere İlişkin Yaklaşımı Ne?


Suriye'de yaşananlar Amerikan-Siyonistlerin direniş eksenini zayıflatma planıdır ve bazı bölge ülkelerinin verdiği motivasyonla yeni bir krizin tırmanmasına doğru ilerliyor. Tekfirci-cihatçı hareketlerini destekleme ve İran ile direniş eksenine karşı koyma çabaları, krizin bu şekilde tırmanmasına yol açan ana itici güçleridir.

Tesnim Haber Ajansı- Tekfirci terör gruplarının Suriye'nin kuzeybatısında yeni saldırılar başlamasıyla birlikte, bu ülkede yeni bir kriz patlak verdi. Bu kriz, Tel Aviv'i odak merkezinden çıkarıp direniş eksenine zarar verme yönündeki Amerikan-Siyonist planının sonucudur. Suriye'deki gelişmelere bölge ülkeleri farklı yaklaşımlarla yaklaşıyor.

Bölge ülkelerinin Halep'teki gelişmelere ilişkin yaklaşımı iki genel görüşte sınıflandırılabilir: Suriye hükümetinin çöküşünü arayan ülkeler ve Suriye’de selefi akımlarının yükselişinden korkan ülkeler.

Suriye'deki Krizin Destekçileri:

Türkiye

Suriye’deki yeni krizin asıl sebebi Türkiye’dir; Çünkü bu ülke, 2018 ve 2019 yıllarında Astana formatı toplantılarında Rusya ve İran ile yaptığı anlaşmalarda tekfirci grupları ve Suriye muhalefetini susturmayı ve onları İdlib bölgesinde tutmayı taahhüt etmişti. Bu grupların yeni hareketleri Ankara'nın Suriye hükümetini ve Beşar Esad'ı devirmeye yönelik yeni hamlesinin sonucudur. 

Türkiye’nin, Suriye hükümetini devirmek için iki sebebi vardır: Birincisi, son on yıldır takip ettiği yeni Osmanlı ve Büyük Türkistan projesinin hayata geçirilmesi, ikincisi ise Müslüman Kardeşler Hareketi'nin Suriye hükümetine ve Beşar Esad’a yönelik düşmanlık ve nefreti. Türkiye'nin 2011 Suriye krizi sonrasında bu hedeflere ulaşamaması da bu motivasyonları artırmaktadır. Ayrıca Türkiye hükümeti, kritik ekonomik durumu nedeniyle Suriye hükümetinin devrilmesini, Suriye'nin yeniden inşasına girişmek ve büyük ekonomik faydalar elde etmek için bir fırsat olarak görüyor.

Katar

Türkiye'nin yanı sıra Katar da Beşar Esad hükümetinin devrilmesi yaklaşımını takip ediyor. Müslüman Kardeşler Hareketi'nin bölgedeki en önemli ekonomik kolu olan Katar'ın, Şam hükümetine ve Beşar Esad'a karşı uzun süredir kin besliyor. Bu ülke, 2011'de Suriye'de patlak veren kriz sırasında olduğu gibi, Suriye'deki mevcut tekfirci grupların ve muhaliflerin ekonomik destekçisi olmuş ve aralarında Yusuf El-Karadavi'nin de bulunduğu Suriye hükümetinin muhalif Müslüman Kardeşler liderlerini güçlendirerek, bir bakıma muhalefetin manevi liderliğine sahipti. Gelinen aşamada Katarlılar arasında bu motivasyon hala mevcut. Doha, Müslüman Kardeşler Hareketi'nin desteğiyle 2011'den sonra gerçekleştirilemeyen hedefini sürdürmeye devam ediyor.

Katar'ın bir diğer amacı da bölgede üstün rol oynamaktadır. Katarlılar, yeni yüzyılın başından bu yana her zaman Amerikalılar üzerinden bölgede rol oynamaya çalıştılar. Katar'ın bu çabasının nedenlerinden biri de "El Cezire" televizyonunun kurulmasıdır. Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmak ve Siyonist rejim ile Hamas arasında arabuluculuk yapmaya çalışmak da bu doğrultuda yapıldı. Görünen o ki, Trump'ın ABD'de iktidara gelmesiyle birlikte Katarlılar Filistin davasında arabuluculuk rolünü kaybetmiş durumda, Doha yetkililerinin yeni bir rol yaratma motivasyonu oldukça yüksek. Katarlıların her zaman Amerikalıların liderliğinde bu yönde hareket ettiğini düşünürsek Amerikalıların onlar için hazırladığı yeni plan Filistin yerine Suriye'de rol oynamaktadır.

Suriye'de Cihatçı Grupların Yükselişine İlişkin Endişeler:

Bölge ülkeleri arasında var olan bir diğer yaklaşım da Suriye'de cihatçı İslamcılık görüşüyle aşırıcı bir hükümetin kurulmasıdır.

Mısır

Mısır, Müslüman Kardeşlerin kökeni olması nedeniyle Suriye'de cihatçı ve hatta tekfirci bir hareketin ortaya çıkmasıyla ülkesinin iç istikrarının da bozulacağı endişesi taşıyor.  Kahire yönetimi, 2011 yılı sonrasında Suriye'de ortaya çıkan krizden ciddi şekilde etkilendi. O dönemde Suriye'de huzursuzlukların başlamasının ardından yayılan tekfirci gruplar Mısır'a da girmiş ve bu ülke özellikle Sina çölünde uzun süre terör faaliyetlerine karşı mücadele etmişti.

Bu cihatçı hareketinin Mısır üzerindeki geçmişteki etkisi göz önüne alındığında Mısırlılar, tekfirci grupların olası yükselişini veya Suriye hükümetinin düşmesini istemiyor. Mısır bu eğilimin ulusal güvenliğini ve iç istikrarını da etkileyeceğinden son derece endişeli.

Ürdün

Ürdün de Mısır hükümetiyle benzer bir görüşe sahip. Ürdün, 2011'de yaşanan Suriye krizinden en çok etkilenen bölge ülkelerinden biri oldu. Ürdün ilk başta iki ülke sınırlarına yakın bölgede "MOK" adı verilen bir operasyon odası kurarak Suriye muhalefetine açık destek verdi.  Fakat Amman yönetimi yavaş yavaş Ürdün içinde güvensizlik tehlikesi ve ülkenin siyasi düzenini devirmeye yönelik girişimlerle karşı karşıya kaldı.

Halep'teki yeni kriz Ürdün'ün ekonomik durumunu etkilemekle kalmayıp tekfirci akımların yayılması bu ülkede derin bir güvenlik krizine neden olabilir. Ayrıca Ürdün'deki Müslüman Kardeşler Hareketi'nin Suriye'deki Müslüman Kardeşler'i güçlü bir şekilde destekliyor. Müslüman Kardeşler'in de bir parçası olduğu Suriye'deki mevcut krizin alevlenmesiyle birlikte, Ürdün'deki Müslüman Kardeşler de genel seçimlerde kazanmak için harekete geçecektir. Bu konu halihazırda Ürdün yöneticileri için endişe verici.

Suudi Arabistan

Suudi Arabistan'ın Suriye'de cihatçı veya tekfirci bir hareketin ortaya çıkmasını olumlu karşılaması söylenemez.

Bin Salman son yıllarda kültürel reformlarla Suudi Arabistan'daki dini eğilimleri bastırmaya çalıştı. Suriye'de Suudi aşırıcı akımlar tarafından desteklenen cihatçı ve tekfirci bir akımın güç kazanması, Suudi Arabistan'daki iç gelişmeleri son derecede etkileyebilir. Bu da Muhammed bin Selman dönemindeki Suudi Arabistan'ın bir diğer kaygısıdır.

Suriye ve Irak Kürtleri

Öte yandan Suriye ve Irak'taki Kürt akımları da benzer görüşte. Tekfirci grupların Türkiye'nin yardımıyla güç kazanması Suriyeli Kürtler için son derece zararlıdır. Suriyeli Kürtleri ezmek hem cihatçı hem de tekfirci akımların ideolojisinde yer alıyor. Bu hedef, Türklerin uzun süredir devam eden Kürt düşmanlığı nedeniyle mevcut krizde Ankara'nın ve bu ülkenin desteklediği grupların ana gündeminde olacaktır.

Irak'taki Kürt gruplar da bu süreçten büyük zarar görecek; Çünkü Türk ordusu birkaç yıldır Irak topraklarına girerek ve Kuzey Irak'ta askeri üs kurarak Iraklı Kürtlere baskı yapıyor. Şimdi Suriye'de Kürtlere karşı çıkan tekfirci grupları iktidara getirmeyi başarırlarsa, er ya da geç Irak Kürtlerine de saldıracaklardır.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)

Bu arada BAE'liler arasında orta görüş var. Abu Dabi, 2020 yılında Tel Aviv rejimi ile imzaladığı normalleşme anlaşmasının ardından bu rejimin bölgedeki ana müttefiki haline geldi, son dönemde Gazze'de yaşanan savaş sırasında da bu rejimin bölge ve dünyada vazgeçilmez destekçisi haline gelmiştir. Müslüman Kardeşler Hareketi'nin canlanmasından korkmasına rağmen, Suriye'deki krizin devam etmesinden yanadır. Bunun nedeni, BAE'nin İran'ın Suriye ve tüm bölgedeki nüfuzunu sınırlama arzusudur.

Son yıllarda BAE, Suriye hükümetiyle iletişim kurarak bu ülkede kendine yer edinmeye çalışıyor. Ancak İran ve Rusya'nın Suriye'deki varlığı hedeflerine ciddi bir engel olmuştur. Ayrıca BAE Siyonistlere hizmet için İran'ın nüfuzuyla başa çıkmayı amaçlıyor. Bölgesel rekabette İran'ı kısıtlamanın yaratacağı herhangi bir boşluk, BAE'nin daha fazla rol oynamasına alan açabilir. BAE yönetimi Siyonist rejimle ilişkileri normalleştirdikten sonra bunun için çabalamaktadır.

Suriye'de yaşananlar Amerikan-Siyonistlerin direniş eksenini zayıflatma planıdır ve bazı bölge ülkelerinin verdiği motivasyonla yeni bir krizin tırmanmasına doğru ilerliyor. Tekfirci-cihatçı hareketlerini destekleme ve İran ile direniş eksenine karşı koyma çabaları, krizin bu şekilde tırmanmasına yol açan ana itici güçleridir ve bazı ülkelerin endişe ve korkularını da caydırıcı bir unsur olarak beraberlerinde getirmiştir.