ABD'nin Dış Politikasında Keyfi Terörizm Yaklaşımı
Heyet Tahrir el-Şam lideri Ebu Muhammed el Colani'nin tutuklanması için konulan 10 milyon dolarlık ödülün kaldırılması ve ABD'nin Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) grubuyla diplomatik temasları, Washington yönetiminin dış politikasında terörizmin, sabit bir hukuki kavram olarak yer almadığını, stratejik çıkarlarına ulaşmak için siyasi bir araç haline geldiğini bir kez daha gösterdi.
Tesnim Haber Ajansı- Ebu Muhammed el Colani'nin (Ahmed el-Şaraa) tutuklanması için konulan 10 milyon dolarlık ödülün kaldırılması ve ABD'nin Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) grubuyla diplomatik temasları, Washington yönetiminin dış politikasında terörizmin, sabit bir hukuki kavram olarak yer almadığını, stratejik çıkarlarına ulaşmak için siyasi bir araç haline geldiğini bir kez daha gösterdi.
Bu değişiklikler, özellikle Mali Eylem Görev Gücü (FATF) gibi kurumların baskısı altında olan İran gibi ülkeler için uluslararası kurumlara duyulan güven ve bu kararların siyasi sonuçları konusunda ciddi soruları gündeme getiriyor.
10 milyon dolarlık ödülü kaldırarak Colani'nin üzerindeki terör etiketini kolaylıkla kaldıran ve itibarını zedeleyen bir ülke, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) grubu gibi emrindeki kurumların bağımsız olarak teröristlerle baş etmesine izin verecek mi? Bu kurum, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu’na gibi, yalnızca Amerikan politikalarının desteklenmesi için özel bir araçtır.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Basın Toplantısında Komik Anlar
ABD Dışişleri Bakanlığı'NDA yapılan son basın toplantılarından birinde, Heyet Tahrir el Şam lideri Ebu Muhammed el Colani'nin tutuklanması için belirlenen ödülle ilgili tartışmalı bir konu dikkat çekti.
Gazetecilerden biri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller'e, “Eğer birisi Colani'yi Suriye'deki Amerikan üslerine teslim ederse bu ödül ödenecek mi?” sorusunu yöneltti.
Sözcü Miller’in ödülün kalacağı yönündeki muğlak yanıtı belirsizlikleri çözmek yerine durumun karmaşıklığını artırdı.
Bir başka gazeteci ise esprili bir dille Amerikalı diplomatların da bu ödülü alıp alamayacağını sordu.
Amerikalı yetkililerin Colani ile olası bir görüşmesi söylentilerine gönderme yapan gazetecinin soruna Matthew Miller Amerikalı bir diplomatın böyle bir talepte bulunmasına şaşıracağını söyledi.
Ertesi gün ABD’nin Yakın Doğu Politikalarından Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf ve heyeti, Suriye'deki gelişmeleri takip etmek ve HTŞ ile görüşmek üzere Şam'a geldi. ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Leaf, Carstens ve Rubinstein’dan oluşan heyetin ziyaretinin Suriye’deki Esad yönetiminin devrilmesinden sonra ABD tarafından gerçekleştirilen ilk üst düzey ziyaret olduğu kaydedildi. Washington, Colani'nin tutuklanması için belirlenen 10 milyon dolarlık ödülü, Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) temsilcileri ile yapılan görüşmenin ardından kaldırdı. Bu gelişme, Amerika'nın terör gruplarıyla ilgili çifte standartlı yaklaşımına ilişkin yeni soruları gündeme getirdi.
Bir gazetecinin diplomatlardan ödül alma ihtimaline ilişkin gönderme yapması, Amerika'nın açıklamaları ile eylemleri arasındaki çelişkiyi açıkça ortaya koydu ve terör örgütleriyle etkileşimde siyasi çıkarların rolünü daha da belirgin hale getirdi. Bu olay, Batı diplomasisinde terörizm gibi kavramların sabit ilkelere göre değil, siyasi hedeflere hizmet edecek şekilde yeniden tanımlandığını bir kez daha gözler önüne serdi.
ABD Açısından Terör Kavramının Tanımı
ABD dış politikası, "terörizm"i tanımlarken bu ülkenin yasal kriterlerinden ziyade kendi siyasi kaygıları ve jeopolitik çıkarlarına daha fazla dikkat ettiğini gösteriyor.
Terörün barış ve güvenliğe yönelik küresel bir tehdit olması gereken bir durumda Washington yönetimi, terörizm tanımını farklı bölgelerdeki çıkarlarını ilerletmek için bir araç olarak kullanıyor.
Daha önce terör örgütleri listesinde yer alan Heyet Tahrir el-Şam grubu, Suriye'deki durum ve ABD çıkarlarındaki değişiklikler nedeniyle artık baskı hedefi olmaktan çıkmış ve daha önce yakalanması için ödül konulan HTŞ lideri Colani diplomat olarak kabul edilir.
Bu yaklaşım, Amerikan dış politikasında "terörizm" kavramının esnek bir şekilde ve siyasi koşullara bağlı olarak değiştiğini göstermektedir.
ABD'nin tavrı aynı zamanda uluslararası hukukun itibarı ve ilkelerine bağlılık konusunda da ciddi soruları gündeme getiriyor. Terörizm tanımını günün çıkarlarına göre değiştirip uluslararası etkileşimlerin temeli haline getirmek mümkün müdür?
Değişken Tanımlara Dayanan Anlaşmalara Güvenilemez
Heyet Tahrir el-Şam lideri Ebu Muhammed el Colani'nin (Ahmed el-Şaraa) tutuklanması için konulan 10 milyon dolarlık ödülün kaldırılması ve ABD'nin Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) grubuyla diplomatik temasları, Washington yönetiminin dış politikasında terörizmin, sabit bir hukuki kavram olarak yer almadığını, stratejik çıkarlarına ulaşmak için siyasi bir araç haline geldiğini bir kez daha gösterdi.
ABD'nin çifte standartlı yaklaşımı özellikle FATF gibi kurumların baskısı altında olan İran ve diğer ülkeler için ciddi sonuçları var.
FATF resmi olarak terörizmin finansmanı ve kara para aklamayla mücadele etmek için çalışıyor ancak küresel politikadan etkileniyor, bu yüzden İran üzerinde baskı uygulamak için bir araç haline gelebilir.
İran'da FATF ile ilgili yasa tasarısının onaylanması uluslararası baskıyı azaltmanın bir yolu gibi görünebilir ancak bu önlemler dolaylı olarak güçlü ülkelerin siyasi hedeflerine hizmet edebilir.
ABD, teröri gruplarını tanımlarken onları sabit yasalar veya güvenlik ilkelerine göre değil, kendi stratejik çıkarlarına göre belirliyor. HTŞ gibi gruplar siyasi ve diplomatik destek alırken, Devrim Muhafızları Ordusu ve direniş grupları da terör örgütleri listesine dahil ediliyor.
Bu durum, FATF grubunun tüm maddelerinin koşulsuz şartsız olarak kabul edilmesinin beklenenden farklı sonuçlara yol açabileceğini göstermektedir.
İran’ın ‘Sınıraşan Organize Suçlarla Mücadele Sözleşmesi’ne (Palermo Konvansiyonu) katılması halinde de uluslararası baskının devam etmesi muhtemeldir, çünkü bu alandaki kararlar sabit hukuki ilkelere değil, daha çok ABD'nin değişen politikalarına ve jeopolitik çıkarlarına dayanmaktadır, dolayısıyla Palermo Konvansiyonu tasarısının onaylanması İran'ın kara listeden çıkarılmasını garanti edemez. Bu gerçekleşse bile Devrim Muhafızları Ordusu da dahil İran'ın çeşitli kültürel ve ekonomik yapıları ile resmi kurumlarının kapatılması için aşırı talepler ortaya atılabilir.