İran "Kan Işınlama Sistemleri" Tasarlamayı Nasıl Başardı?/ Kanada ve Almanya'nın Kan Işınlama Teknolojisindeki Başarısızlığı
İran Nükleer Bilim ve Teknoloji Araştırma Enstitüsü Uygulama Araştırma Merkezi Başkanı şunları söyledi: Nükleer Bilim ve Teknoloji Araştırma Merkezi Uygulama Araştırma Merkezi ile Bilimsel Rektör Yardımcısı arasında varılan mutabakat zaptına dayanarak kan işlemlerine yönelik ışınlama sistemlerini tasarladık; Kanada ve Almanya bu teknolojiye sahip olan ülkelerdi.
Tesnim Haber Ajansı- İran İslam Cumhuriyeti Nükleer Bilim ve Teknoloji Araştırma Enstitüsü Uygulamaları Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Kaşiyan Tesnim Haber Ajansı’nın muhabiriyle yaptığı röportajda şunları söyledi: Birkaç yıl önce kan nakli organizasyonunun kan ışınlama sistemlerine olan ihtiyacına ilişkin bir talep Bilim ve Teknolojiye Dayalı Ekonomiden sorumlu başkan yardımcısına iletildi. Kan ışınlama sistemleri üreten firmalar ağırlıklı olarak Kanada ve Almanya menşeiliydi.
Nükleer Bilimleri ve Teknolojileri Araştırma Enstitüsü Bilim heyeti üyesi şunları söyledi: Hem döviz kurundaki artış hem de ülkeye uygulanan yaptırımların yarattığı sorunlar nedeniyle bu sistemlerin ülkeye girişi birçok zorlukla karşılaşmıştı ve ülke kan nakli organizasyonlarında bu cihazları kendi bünyesinde üretmenin yolunu arıyordu.
Kan ışınlama sistemlerinin Medikal Radyasyon Uygulama ve Araştırma enstitüsü ile Bilimsel Araştırmalar Kurulu Temsilciliği arasında mutabakat zaptı şeklinde tasarlanması
Kaşiyan, bu gerekliliğin sunulmasının Nükleer Bilimler ve Teknolojiler Araştırma Enstitüsü ile iş birliğini sağladığını belirtti: Bundan yola çıkarak bu araştırma enstitüsünün radyasyon uygulama araştırma enstitüsü ile Bilimsel Araştırmalar Kurulu arasında imzalanan mutabakat zaptı çerçevesinde kan ürünlerine yönelik ışınlama sistemlerini tasarlamaya başladık. Üretilen cihaz, kan nakli organizasyonuyla işbirliği içinde gerçekleştirilen biyolojik değerlendirmeleri gerektiriyordu.
Nükleer Bilimler ve Teknolojiler Araştırma Enstitüsü Radyasyon Uygulama Araştırma Merkezi başkanı şunları kaydetti: Genellikle ülkede üretilen ve tıbbi müdahalelere dahil olacak herhangi bir ekipman veya ilacın klinik öncesi biyolojik değerlendirmelerinin yapılması gerekiyor ve tasarladığımız cihazın da biyolojik değerlendirmelere ihtiyacı vardı ve sonraki aşamalarda klinik değerlendirmeler hayata geçirildi.
Kaşiyan şöyle devam etti: Klinik değerlendirmelerde bu cihazla ışınlanan kan ürünleri hastaya enjekte ediliyor ve hastada istenilen etkinin yaratılıp yaratılmadığı inceleniyor. Testler sonucunda hiç bir sorun kaydedilmedi.
Kaşiyan şunları söyledi: Buna dayanarak Nükleer Bilimler ve Teknolojiler Araştırma Enstitüsü ile Tahran Tıp Bilimleri Üniversitesi Onkoloji, Hücre Terapisi ve Hematoloji Enstitüsü arasında bu cihazın klinik aşamasının hayata geçirilmesi için anlaşma metni imzalandı.
Bu anlaşmaya göre hastalara, onay alındıktan sonra bir yıl süreyle ışınlanmış kan enjekte edilecek. Bu araştırmacıya göre, bu cihazın etkinliği klinik aşamada kanıtlanarak, bu tür bir sistemin seri üretimi yapılarak Kan Transfüzyon Organizasyonu ve Kan Nakil ve Araştırma Hastanelerinin kullanımına sunulacak.
Kan ve kan ürünlerinin ışınlanmasının önemi
Kaşiyan kan ürünleri ışınlama sistemlerinin geliştirilmesinin önemine değinerek, bu cihazın uygulama alanlarına işaret etti ve şunları söyledi: Uluslararası standartlara göre hastalara enjekte edilen tüm kan ve kan ürünlerinin ışınlanması daha iyidir.
Işınlanmamış kan enjeksiyonunun kişiye özel bir sorun yaratmaması mümkündür ancak kanser hastaları, kök hücre nakli olmuş kişiler gibi bağışıklık sistemiyle ilgili sorunları olan kişilerde, bağışıklık sistemi kusurlarıyla karşı karşıya kalan prematüre bebeklerde yanı sıra komplikasyonlara neden olur.
Tıpkı organ nakillerinde olduğu gibi immun problemi olan kişilere kan enjekte edildiğinde, alıcı tarafından reddedilebilecek bir kan nakli yaşanır. Bu nedenle bağışıklık sistemi bozukluğu olan bu grup insalara kan enjekte edilmeden önce kan ışınlama işlemi gerçekleştirilmiş olmalıdır
Kaşiyan, ışınlama sırasında kan ürünlerine verilen radyasyonun 25 Gy olduğunu belirtti: Nakledilen kan vücuda girdiğinde T hücreleri çoğalmaya başlar ve bu durumda kişi enfeksiyon kapar ve ateşlenir ve sonunda kişinin ölümüne yol açar. Işınlama sürecinde T hücreleri devre dışı bırakılır.
Tesnim'in raporuna göre Medikal Radyasyon Uygulama ve Araştırma Merkezi, 2007 yılında İran Atom Enerjisi Kurumu'na ait birkaç merkezin Nükleer Bilimler ve Teknolojiler Araştırma Merkezi bünyesinde bir araştırma merkezi olarak birleşmesiyle kuruldu.
Mevcut araştırma enstitüsünün yeni bir yapıyla (2014) kuruluşundan bu yana çok fazla zaman geçmemiş olsa da geçmişi 1972 yılına, yani Tahran Üniversitesi Atom Merkezi'ndeki araştırma reaktörünün başlangıcına kadar uzanıyor.
Bu araştırma enstitüsünün misyon ve hedefleri tıp, sanayi, tarım vb. alanlarda radyoizotopların ve radyoaktif kaynakların üretimi, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi alanında araştırma yapmak, radyofarmasötiklerin üretimi, kalite kontrolü, iyileştirilmesi ve geliştirilmesi alanında araştırmalar yapmak, malzeme ve tasarım ve imalat alanında yüksek verimlilik alanında araştırmalar, ışınlama sistemleri, dedektör ve dozimetri sistemlerinin tasarımı ve yapımı alanında araştırmalar ve ölçüm yöntemlerinin geliştirilmesi ve nükleer algılama ve optimizasyonu tasarımı, yapımı ve optimizasyonu alanında araştırmalar yürütmektir.
Araştırma grupları arasında radyoizotoplar ve radyofarmasötiklerden oluşan araştırma grubu (laboratuvarlar: radyofarmasötikler - radyokimya ve saflaştırma - ışınlama ve radyoizotopların üretimi - kalite kontrol), Radyasyon işleme ve radyasyon sistemleri araştırma grubu (laboratuvarlar: radyasyon işleme, radyasyon kalite kontrolü, tasarım ve imalat), Tespit ve dozimetri araştırma grubu (laboratuvarlar: tespit ve mikrodozimetri, kalibrasyon ve referans dozimetri, pasif dozimetri sistemleri), Görüntüleme ve enstrümantasyon araştırma grubu (laboratuvarlar: tıbbi görüntüleme, interferometri, ölçüm ve endüstriyel görüntüleme) gibi gruplar yer alıyor