Özel | Kenani: İsrail Aksa Tufanı savaşı öncesine dönemeyecek


Özel | Kenani: İsrail Aksa Tufanı savaşı öncesine dönemeyecek

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tesnim'e yaptığı açıklamalarında, Aksa Tufanı sonrasında bölgedeki stratejik denklemlerin Filistin milleti ve direniş grupları lehine değiştiğini, İsrail'in Aksa Tufanı saldırısından öncesine geri dönmeyeceğini ifade etti.

Tesnim Haber Ajansı - Geçtiğimiz yıl, Filistin direnişinin Aksa Tufanı operasyonu sonrasında dünya ve Batı Asya bölgesi derin sosyal, siyasi ve uluslararası değişimlere tanık oldu.

Siyonist rejimin kuruluşundan yetmiş yıl sonra güvenlik yapısının zayıflaması, içinde derin sosyal ve siyasi ayrılıkların ortaya çıkması, bu rejimin liderlerinin soykırım amaçlı eylemlerine karşı uluslararası diplomatik ve hukuki tedbirler, rejimin vahşi saldırılarına karşı  yürütülen protestoların Asya'dan Avrupa'ya ve Amerika'ya, özellikle de Amerikan üniversitelerinde yükselen sesi, Filistin direnişinin şaşırtıcı eyleminin sonuçlarından bazıları.

Siyonistlerin suçlarının ortasında, İran İslam Cumhuriyeti şehit Hüseyin Emirabdullahiyan liderliğinde Filistin’in haklarını diplomatik alanda savunduğu yoğun bir dönem geçirdi. Bu nedenle Aksa Tufanı’nın yıl dönümü eşiğinde Tesnim Haber Ajansı, İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani ile bu operasyona ve İran'ın süreçteki politikasına ilişkin bir röportaj gerçekleştirdi.

Soru: 7 Ekim'deki Aksa Tufanı ardından, İsrail'in Gazze halkına yönelik suç ve eylemlerini henüz gerçekleştirmediği ilk günlerinde Devrim Lideri, Siyonist rejimin bu operasyonda ‘onarılamaz başarısızlığına’ işaret etmişti. Şimdi soru şu, aradan bir yıl geçmesine rağmen bu ifade neden hala geçerli?

Kenani: Devrim Lideri’nin görüşü kesin, stratejik ve bilgece bir görüştür. Aksa Tufanı’nın Filistin meselesinde yarattığı en önemli gelişme, konunun bölgesel ve uluslararası en önemli mesele haline gelmesiydi. Yani Siyonist rejimin ve müttefiklerinin son yıllarda çeşitli uzlaşma planları çerçevesinde unutulmaya yüz tutmuş bir konu olarak gündeme getirmek istediği meseleyi Aksa Tufanı operasyonu, yeniden bölgesel ve uluslararası sahnede önemli ve birinci öncelikli bir konu olarak gündeme getirdi.

Artık kimse uzlaşma planları ya da Siyonist rejimle ilişkilerin normalleştirilmesi çerçevesinde Filistin meselesini bitmiş, unutulmuş bir mesele olarak görmüyor. Artık kimse Filistin meselesini bölgesel ve uluslararası stratejik denklemleri etkilemeyen bir mesele olarak görmüyor.

Aksa Tufanı Filistin meselesinin canlı olduğunu gösterdi. İkincisi, Filistin milleti yaşayan, dinamik ve dirençli bir millettir ve üçüncüsü, Filistin milleti yaşayan bir millet olarak kendi kaderini kendi elleriyle belirleyebileceğini ve temelde bölgesel ve uluslararası egemen akım olarak kendini gösteren güçlere karşı durabileceğini, bölgesel ve uluslararası eğilimleri değiştirebileceğini gösterdi.

Aksa Tufanı, Filistin meselesinin uzlaşma planları çerçevesinde çözülemeyeceğini, Filistin milletinin devredilemez haklarının uzlaşma planları çerçevesinde göz ardı edilemeyeceğini, gaspçı Siyonist rejimin lehine müzakere masasında çözülemeyeceğini gösterdi.

Dolayısıyla Mescid-i Aksa fırtınası, Filistin meselesini bölgesel ve uluslararası meselelerde ön plana çıkarmış, Filistin meselesine yeni bir hayat vermiş, hatta rejimin terör hareketleri olarak nitelendirdiği Filistin direniş gruplarının statüsünü yükseltti.

Soru: Normalleşme ve uzlaşma planlarının Siyonist rejimin çıkarına olduğunu söylediniz. Şimdi bunun Aksa Tufanı operasyonunun sonuçlarından biri olduğunu görüyoruz. Batı, iki devletli plan gibi alternatif planlara başlama çabasında. Direnişin rolleri açısından bu projenin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

 

Kenani: Kesinlikle olanları bir kez daha şunları kanıtladı: Öncelikle işgal ne kadar sürerse sürsün işgalci rejimin ve destekçilerinin hiçbir hakkı yoktur. İkincisi, Siyonist rejimin destekçileri, Filistin milletinin uluslararası hukuk perspektifinden tanınan devredilemez ve doğal haklarını göz ardı ederek, uzlaşma sürecinin mekanizmalarında gerçekçi olmayan ve yanıltıcı tasarımlar çerçevesinde Filistin meselesini yönetemezler.

Siyonist rejimin on bir aydır bu millete uyguladığı aralıksız suçlara rağmen Filistin milleti şu anda hâlâ sahanın merkezinde. Rejim, tam bir kuşatmayla ve gıdadan mahrum bırakma aracını kullanarak Filistin halkını Filistin direniş hareketine, özellikle de Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'a karşı koymaya çalıştı ama bu olmadı. Gerçekten millet, vatandaşlar ve Filistin direniş grupları arasındaki birliğin derinliğine tanık olduk. Hatta çok ilginçtir ki, sadece Gazze Şeridi'nde değil, Batı Şeria'da da yapılan anketlerde Hamas ve İslami Cihad gibi direniş gruplarının popülaritesi ve toplumsal tabanı Aksa Tufanı öncesine göre çok daha fazla arttı. Bu durum Filistin milletinin temel yaklaşımının işgale karşı direnmek olduğunu göstermektedir.

Bir diğer nokta ise direniş hareketinin işgalci rejime karşı stratejik üstünlüğünü göstermiş olmasıdır. Rejim, Gazze Şeridi'ne yönelik AksaTufanı operasyonu sonrasında belirlenen hedeflerle savaşa başladı. Bunların arasında Hamas'ın yok edilmesi, Gazze Şeridi'nde direniş hareketinin oluşturduğu tünellerin yıkılması, direniş hareketinin ve Filistin milletinin elinde bulunan tutsakların serbest bırakılması yer alıyor. Geçtiğimiz on bir ay boyunca, işgalci rejimin sahada işlediği tüm suçlara ve tüm güce, ayrıca ABD liderliğindeki tahakküm sisteminin tüm askeri, istihbarat, güvenlik, siyasi ve uluslararası desteğine rağmen, İsrail işgal rejiminin ilan ettiği bu hedeflerden hiçbiri şu ana kadar gerçekleşmedi.

Artık Gazze'deki askeri savaş işgalci rejimin aleyhine gidiyor. Ayrıca işgal altındaki topraklarda hakimiyet sistemi aleyhine bir savaş daha yaşanıyor. Birincisi, sahte İsrail rejiminin siyasi ve idari yapısında benzeri görülmemiş bir siyasi çatlak oluştu ve bu durum kolay kolay onarılmayacak ve onarabilmeleri de pek olası değil. Ayrıca Siyonist kompleksin içindeki sosyal uçurum da eşi benzeri görülmemiş bir durum. Artık işgal altındaki topraklarda yaşayan pek çok insan tahakküm ve işgal rejimine karşı ayağa kalktı. Öte yandan Batı'daki Siyonist rejimin taraftar kanadı bariz bir ikilik ve bölünme yaşıyor.

Soru: Avrupa ülkeleri kendi açıklamalarında Filistin'i ve Filistin halkını desteklemeye yönelik planları teşvik ettiklerini ve takip ettiklerini belirtiyorlar, bunlardan biri de Siyonist rejime yaptırım uygulamak. Sizce bu Avrupa ülkeleri ne kadar dürüst?

Kenani: Ne yazık ki Avrupa ülkeleri, insan hakları konusu da dahil olmak üzere bildikleri sloganlarda samimiyetlerini kanıtlama sınavında başarısız oldular. Filistin topraklarındaki savaşı kaybedip gaspçı Siyonist rejime yenildikleri gibi, ahlaki ve insani değerler alanında da büyük bir başarısızlığa uğradılar. Avrupa ve ABD'nin yıllardır insan hakları konusunda haykırdığı sloganların arkasında hiçbir gerçek olmadığı artık dünya kamuoyu için her zamankinden daha açık. Daha ziyade içi boş sloganlar siyasi hedefleri teşvik etmeyi ve insan hakları sloganını bir araç olarak kullanmayı amaçlıyordu.

Geçtiğimiz on bir ay boyunca, eğer Avrupa ve ABD'nin savaşı sona erdirme konusunda gerçek bir iradesi olsaydı, Gazze'ye yönelik acımasız savaşı durdurmak için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kapasitelerini kullanmak mümkün olurdu ancak tam tersine, ateşkesin sağlanmasına yönelik karar Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne her sunulduğunda, bu kararın kabul edilmesini engelleyen, Amerikan hükümeti ve İngiltere dahil tanınmış destekçilerdi. Dolayısıyla Avrupa ve Amerika'nın fiilen Siyonist rejimin yanında olduğu ve ezilen Filistin milletine karşı savaşın sürdürülmesi projesinin hizmetinde olduğu çok açıktır.

Kesin olan şey, milletlerin, özellikle de İslami hükümetlerin ve milletlerin sorumluluklarının her zamankinden daha fazla vurgulandığıdır. Eğer İslam ülkeleri Devrim Lideri'nin dediğini yapıp gaspçı rejimin ekonomik damarlarını hedef alıp kesselerdi, gaspçı rejimin Filistin halkına karşı 11 ay boyunca acımasız savaşa devam etmesi kesinlikle mümkün olmazdı.

Soru: Aksa Tufanı sonrasında gündeme getirilen noktalardan biri, bu operasyonun sadece Siyonist rejimin ve onun askeri güçlerinin ve güvenlik politikasının başarısızlığı değil, bir bakıma ABD'nin ve onyıllarının başarısızlığı olduğudur. Aksa Tufanı’ndan sonra bölgenin Amerikanlaşmadan arındırılması meselesi de mevzu bahis. İsrail'in yenilgisi neden Amerika'nın yenilgisi olarak değerlendirilmeli?

Kenani: Geçtiğimiz birkaç on yılda, hem bu sahte rejimin kurulmasından hem de devamından bu yana, Amerikan ve İngiliz rejimleri, bölgedeki Siyonist rejimin sahte ve kanserli kimliğinin en büyük yatırımcılarıydı. Yani Amerika, bu sahte rejimi yaratıp kurarak bölgesel stratejik denklemleri kendi lehine değiştirmeye ve başta İslam dünyası olmak üzere tüm bölgeye hakim olmaya çalıştı. Dolayısıyla sahte İsrail rejiminin kimliğindeki zayıflık ve başarısızlık derecesi ne olursa olsun, doğal olarak Amerikalıların ve İngiliz rejimi dahil diğer destekçilerin bölgedeki hegemonik hedeflerini ilerletmekte başarısız oldukları söylenebilir.

Siyonist rejimin son on bir aydır Gazze Şeridi'ne yönelik askeri operasyonuna gelince, bu savaşı mazlum Filistin milletine dayatan hiç şüphesiz Siyonist rejimle birlikte ABD'ydi. Eğer ABD'nin askeri operasyon odasındaki varlığı ve Tel Aviv'deki Siyonist rejimin siyasi ve güvenlik yönetimi olmasaydı, Aksa Tufanı operasyonu sonrasında Siyonist rejim tam ve kapsamlı bir çöküş yaşayacaktı.

Amerikalı akademisyenler ve gençlerin Amerika sokaklarında, meydanlarında, Amerikan üniversitelerinde mazlum Filistin milletine destek ve ateşkese destek amacıyla düzenlediği ve halen devam eden protestolar da ABD hükümetinin Amerikan halkının iradesine rağmen Siyonist rejimin yanında olduğunu açıkça gösteriyor.

Dolayısıyla eğer Siyonist rejim stratejik bir başarısızlığa uğradıysa, ki bu yadsınamaz bir gerçek ve tüm objektif uzmanların da kabul ettiği gibi, Amerikalılar bu savaşın başarısızlığında kesinlikle ortak. Siyonist rejimin yanında yaşanan gelişmelerde savaşın ve ahlaki prensiplerin kaybedeni kesinlikle Amerikalılardır.

Soru: Bu açıklamanızla Amerika'daki protestoları, özellikle de öğrenci protestolarını sadece Filistin'e destek olarak mı yorumluyorsunuz yoksa Amerikan politikalarının bölgedeki başarısızlığı toplumun önde gelenleri ve akademisyenler arasında bir protesto dalgasına mı yol açtı?

Kenani: Artık uluslararası alanda Filistin meselesine ilişkin stratejik bir değişim yaşanıyor. Filistin ulusunun topraklarında sahte İsrail rejiminin kurulmasından bu yana geçen yetmiş yıllık tarihin hiçbir döneminde, uluslararası düzeyde bu rejimden uluslar ve hatta hükümetler tarafından bu kadar nefret edilmedi.

İngiltere'de hükümetin Filistin'e destek amacıyla halka açık gösterilere birçok kısıtlama getirdiğini gördük. Bu İngiliz rejiminin sloganlarına aykırı. Almanya'da da aynı özelliği halka açık protestolarda en sert polis politikalarını uyguladıklarında da gördük.

İlginçtir ki geçen ay mayıs ayında yapılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda, Birleşmiş Milletler'e üye devletlerin Güvenlik Konseyi'nden önceki kararlarını gözden geçirmesini ve Filistin Devleti'ni tam bir devlet olarak tanımasını talep eden bir karar oy çokluğuyla kabul edilmişti. Avrupalılar da dahil olmak üzere dünyada önemli sayıda ülke tek taraflı olarak Filistin'i bağımsız bir devlet olarak tanıdı. Bu Siyonist yetkilileri kızdırdı.

Aslında uluslararası durum artık Filistin meselesi lehine değişti ve uluslararası sahnede bahsettiğiniz bu dürtüler somut bir realite ve sahadaki bir gerçektir. Bu Siyonist yetkililerin ve rejimin destekçilerinin ilgisini çekiyor.

Soru: Aksa Tufanı operasyonu bildiğiniz gibi bölgede ve dünyada güç geometrisini değiştiren bir etki ve sonuçlara yol açtı. Uzmanların çoğu, bölgedeki düzenin artık eskisi gibi olmayacağını, artık aktör olarak direnişle birlikte yeni bir Batı Asya'nın doğuşuna tanık olduğumuzu vurguladı. Size göre direniş ekseninin bölgenin geleceğindeki konumu nedir ve nasıl bir rol oynayabilir?

Kenani: Gerek Filistin'in gelişimi, gerekse Irak, Suriye, Yemen ve diğer bölgesel gelişmeler de dahil olmak üzere bölgede son yıllarda yaşanan gelişmeler, bölgesel koşulların ve aktörlerin yeteneklerinin tamamen değiştiğini gösterdi. Hatta iktidar kavramı ve sivil toplum hareketlerinin ve özgürleştirici örgütlerin rolüne ilişkin algı da ölçüde değişti.

Yani artık Amerika'nın başını çektiği uluslararası hakimiyet sistemi eski hegemon güç olmaktan çıkmış durumda. Hayır, artık milletler tahakküm sisteminin tasarılarına karşı akımlar yaratıp karşı durabileceklerini göstermiş, bölgedeki direniş akımları da etkin ve etkili akımlar olarak rol oynamaktadır.

Irak, Suriye ve Yemen de dahil olmak üzere bu akımların artık Filistin ulusunun hak ve özgürlük arayışlarının bir destekçisi olarak Siyonist rejime karşı Filistin ulusunun yanında yer aldığı ve bölgesel denklemlerin değiştiği bir gerçek. Amerikalılar artık hegemonik bir güç değiller.

Soru: Bölgedeki direniş gruplarından bahsettiniz. Yemen'in rolünü nasıl görüyorsunuz? Son dönemde dünyayı şaşırtan eylemlere imza attı. Yemen'in rolünü ne kadar etkili buluyorsunuz?

Kenani: Yemen halkı, ezilen Filistin halkını desteklemek konusunda gerçekten onurlu ve etkili bir performans sergiledi. Bu milletin üzerinden geçen zor yıllara rağmen, Filistin milletini destekleyecek cesarete ve güce sahip, hak arayan bir millet olduklarını gösterdiler. Yemen Hükümeti, gaspçı Siyonist rejimin Filistin milletine yönelik saldırgan savaşını sürdürdüğü sürece, bölge coğrafyasında gaspçı Siyonist rejimin çıkar ve menfaatlerinin hedef alınacağını açıkça ifade etmiştir. Bunu pratikte uyguladılar ve bu iradeyi uygulayabilme yeteneklerini gösterdiler. Yemen milletinin ve başta Ensarullah olmak üzere Yemen Hükümeti'nin iradesini uygulamada ne kadar güçlü olduğunu gösterdiği bir gerçektir.

Bir diğer nokta da aynı özelliği sadece Yemen'de değil, Lübnan ve Irak'ta da gördük. Siyonist gaspçı rejimin Gazze Şeridi'nin dar coğrafyasına uyguladığı 360 derecelik kuşatmanın aksine, artık her gün Filistin destekçileri tarafından kuşatılan Siyonist gaspçı rejimin kendisidir. Bir yandan Lübnan, Yemen ve Irak'ta onurlu direniş gösterilen bölge coğrafyasında Siyonist rejim kendini daha çıkmazda hissediyor. Öte yandan uluslararası coğrafyada, gaspçı Siyonist rejim üzerinde kamuoyu ve hükümetlerin baskısı her geçen gün artıyor ve tüm bunlar yeni bir durumun, yeni bir dengenin göstergesi.

Soru: Şimdi Siyonist rejimin Lübnan'a yönelik hareketlerine tanık oluyoruz, hatta Lübnan'ın işgal altındaki toprakların sınırlarına yakın sınırlarının boşaltılması uyarısı bile yapılıyor.İran bu duruma nasıl tepki veriyor?

 

Kenani: İran'ın direnişe verdiği destek ilkeli ve istikrarlı bir destektir. İşgal rejimine karşı bölge halklarının Siyonist karşıtı direnişini her zaman destekledik. Gaspçı Siyonist rejimin tüm bölgede istikrar ve güvenliğe yönelik kalıcı ve yaygın bir tehdit olduğuna inanıyoruz. Gaspçı Siyonist rejimin Filistin milletine karşı kazanması halinde, bölgedeki hiçbir hükümet ve millet bu rejimin tehditlerinden güvende olmayacaktır. Lübnan milleti, Siyonist rejimin işgaline fiilen karşı çıkmış ve gelişmiş bir millet olduğunu göstermiştir. Lübnan ve Lübnan'daki direniş, diğer bir deyişle direniş üçgeni -ordu ve millet- 2000 yılında rejimin işgaline karşı stratejik bir zafer elde etti.

Bu gösteriyor ki, eğer milletler istikrarlı ve ayakta dururlarsa, görecekler ki İsrail rejiminin yenilmezliğine dair çizdikleri bu efsane absürd ve hayali bir efsane, yani sahte bir canavardır.

Artık bölge halklarının uyandığı ve hem Filistin milletinin tartışılmaz haklarını destekleme hem de güvenliğini koruma perspektifinden Filistin meselesine destek verme konusunda yeterli ve gerekli iradeye sahip oldukları bir gerçektir. Bölgedeki direniş akımları bağımsız ve akıllı bir şekilde karar veriyor ve verecek. Bölgede tanık olduğumuz şey, Filistin meselesine destek olma konusunda hissettiği insani sorumluluk çerçevesinde mazlum Filistin milletine destek veren Lübnan, Yemen ve Irak'taki direnişlerin gerçek arzu ve iradesidir.

Pozisyonlarımız da bellidir. İran, Filistin meselesine destek vermeyi hukuki bir gereklilik, uluslararası hukuki bir sorumluluk, ahlaki ve insani bir yükümlülük olarak değerlendiriyor ve bu nedenle İran İslam Cumhuriyeti, bölgedeki Siyonist karşıtı direnişin yanında yer alıyor ve onları manevi olarak destekliyor.

Soru: Direnişin dışişleri bakanları olarak bilinen Şehit Reisi ve Şehit Emirabdullahyan'ın rolünden bahsetmek yerinde olur. Bu arada şehit Emirabdullahian başta olmak üzere bu şehitler tarafından Filistin meselesine ilişkin hareketlenmeler yapıldı. Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi toplantılarına katılmak, Cenevre'deki insan hakları toplantılarına katılmak, başta komşu ülkeler ve bölge olmak üzere yabancı mevkidaşlarla istişarede bulunmak, bölge ülkelerine seyahat etmek bu tedbirler arasında yer aldı.Şehit Reisi ve Şehit Emirabdullahiyan direniş söyleminin yayılmasında ve Filistin direnişine destek verilmesinde ne kadar etkili oldu?

Kenani: Temel olarak Filistin'e destek, devrimin zaferinin başlangıcından bugüne kadar İran İslam Cumhuriyeti'nin kutsal sisteminin tanınmış ve ilan edilmiş ilkelerinden biridir ve İran, Filistinlilerin işgal karşıtı direnişini her zaman desteklemiştir. Şartların ve ihtiyaçların gerektirdiği şekilde, ilan ettiği aynı ilkeli ve temel yaklaşım çerçevesinde, bu alanda hukuki, uluslararası, siyasi, ahlaki ve insani sorumluluğunu yerine getirmiştir.

Gerçek şu ki, Aksa Tufanı operasyonu ve Siyonist gaspçı rejimin Gazze Şeridi'ne yönelik canice saldırısının başlamasından sonraki gelişmelerin ötesinde, dönemin cumhurbaşkanı Şehid Reisi ve Dışişleri Bakanı Şehit Emirabdullahiyan başkanlığında İran İslam Cumhuriyeti hukuki, uluslararası ve insani sorumluluklarının bilincindeydi ve bu alanda mümkün olan tüm kapasiteyi kullandılar.

Gazze Şeridi'ndeki güncel gelişmelerin ardından geçen süreçte Reisi ve Emirabdullahiyan, Filistin meselesinin ciddi bir şekilde faaliyet ve çabalarının ve diplomatik müzakerelerin gündemine gelmesi için çabaladıkları bir gerçektir. Şehit Emirabdullahian, Filistin meselesine ve Filistin meselesinin İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasındaki önemine olan inancıyla, Filistin meselesinin önemi konusunda sağlam bir liderlik pozisyonuna sahip oldukları görüşüyle hem diplomatik istişarelerde hem de bölgeye yapılan gezilerde, müzakerelerde ve telefon görüşmelerinde gerek ülkedeki direnişin liderleriyle bölge için yaptıkları toplantılarda olsun gerek Birleşmiş Milletler, Genel Kurul ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki cesur davranışlarıyla olsun bölgenin acil bir sorunu olan Filistin meselesine gerçekten özel önem ve takip gerçekleştirdiler.

Şehit Emirabdullahiyan ve Şehit Reisi'nin çabaları olmasaydı belki de bölgedeki kolektif faaliyetin pek bir kısmı oluşamazdı. Bu iki şerefli şehidin Filistin meselesinde İslam İşbirliği Teşkilatı'nın harekete geçirilmesindeki rolü ve bu örgütün dışişleri bakanları ve başkanları düzeyinde yapılan olağanüstü toplantılar yine Bağlantısızlar Hareketi, Şangay İşbirliği Örgütü, BRICS Grubu gibi çok taraflı kuruluşların kolektif toplantılarında bu iki aziz şehidin Filistin konusunu gündeme getirmesi noktasında oynadığı rol unutulamaz.

Bu iki şehidin Gazze Şeridi'ne yönelik baskıcı ablukayı kırmak adına uluslararası ve bölgesel bir hareket oluşturma çabaları değerli çabalardı. Dolayısıyla Şehit Heniye'nin de işaret ettiği gibi, Sayın Emirabdullahian, İran’ın Dışişleri Bakanı olmasının yanı sıra Direniş’in de Dışişleri Bakanı ve uluslararası forumlarda zulüm altındaki Filistin ulusunun ve Filistinli çocukların sesi olmuştur.

Soru: İran'ın bu diplomatik eylemlerinin çoğunda siz de yer aldınız, İran'ın diplomatik eylemlerini başarılı buluyor musunuz? Dönüm noktası neydi?

Kenani: Bu, İslam Devrimi'nin zaferinin başlangıcından bugüne kadar Filistin meselesini destekleyen en etkili ülke ve sistem olan İran'ın hükümeti ve halkı ile İslam Cumhuriyeti'nin kutsal sistemi için bir onurdur. İran, bölgesel ve uluslararası forumlarda, Birleşmiş Milletler'de ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, bölgesel sorun ve krizlerin ele alındığı tüm toplantılarda Filistin milletinin özgürlüğü ve topraklarının özgürlüğü konusundaki özel tercümanı ve iradesi olmaya çalıştı.

İran'ın son 11 ayda yaptığı şüphesiz etkili bir çabaydı. Filistin meselesine sürekli siyasi desteğimizin yanı sıra, geçtiğimiz 11 ay boyunca her gelişmede, etkinlikte ve diplomatik toplantıda Filistin meselesini gündeme getirmeye çalıştık.

Soru: Birkaç aşamada, Siyonistlerin durumu tırmandırmaya ve İran'ı bölgesel çatışma alanına sokmaya yönelik açık girişimlerine tanık olduk. Bunlardan en önemlisi Siyonist rejimin Şam'daki İran büyükelçiliğinin konsolosluk bölümüne saldırmasıydı. Ancak Gerçek Vaad ile savaşın yayılması fiilen engellendi. Gerçek Vaad nasıl çatışmanın tırmanmasını engelledi?

Kenani: Gaspçı Siyonist rejimin içinde bulunduğu durumda, bölge coğrafyasında savaşın kapsamını genişletmeye çalışıyorlar. Yani bu rejimin çıkarı için kriz denklemine yeni aktörler kazandırmak demek. Özellikle bu rejimin Amerika'yı bölgede savaş tarafı olarak dahil etme girişimi somut ve açık bir girişimdir.

Gaspçı Siyonist rejimin temelde kriz ve savaş coğrafyasında varlığını sürdürmeye çalıştığı bir gerçektir. Amacı bölgede istikrarsızlık yaratarak temelde krizin odağını ve kapsamını bölgede geliştirmeye çalışacak, yeni aktörleri kendi lehine çekerek, oluşan stratejik dengeyi bir kez daha bu rejimin lehine değiştirmektir.

İslam Cumhuriyeti'nin yaklaşımı akıllı bir yaklaşımdır ve tüm yönleriyle kapsamlı bir şekilde incelemektedir. İran İslam Cumhuriyeti, temelde Siyonistlerin tasarladığı plana göre hareket etmeyecek, aynı zamanda kendi ulusal güvenliğini savunmak için iradeli, kararlı ve zamanında hareket edecektir.

Siyonistlerin İran'ın Şam'daki diplomatik karargâhına saldırması, hem bölgede provokasyon yaratmayı hem de İran'ın kendi çıkarlarını ve ulusal güvenliğini desteklemedeki ciddiyetini sınamayı amaçlayan bir hareketti. İran, güvenliğinin ve ulusal çıkarlarının savunulması konusunda kararlılıkla hareket edeceğini gösterdi. İran, otoritesini, cesaretini ve tamamen örnek bir operasyonu gerçekleştirme yeteneğini Gerçek Vaad ile gösterdi ve Siyonist düşmanı cezalandırdı.

 

Kuşkusuz İran, ulusal güvenliğini savunmak için hiçbir tarafa taviz vermeyecektir ancak İran akıllı ve güçlü bir aktördür ve gaspçı Siyonist rejimin hain planlarına göre hareket etmeyecektir.

Soru: Gerçek Vaad operasyonundan önce İran ile Siyonist rejimi destekleyen ülkeler arasındaki mesaj alışverişi gerçekleştiği üzerine bazı tartışmaların medyaya yansıdığına şahit olduk ayrıca İran'ın itidalli davranmasına, daha doğrusu İran'ın İsrail'in suçuna yanıt vermeme yönünde bir talepte bulunduğuna dair mesajlar olduğu söylendi. Öte yandan Hamas'ın Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniye’nin şehadetinin ardından bu mesaj alışverişleri tekrar medyaya yansıdı. İranlı yetkililer de bunu doğruladı ve mesajların temkinli olmak ile ilgili olduğunu belirtti. Bu mesajlar başka konuları da içeriyor mu?

Kenani: Siyonist rejimin Şam'daki diplomatik merkezimize saldırısı ve İran'ın saldırganın cezalandırılacağını açıklamasının ardından hareketlenmeler olması bu noktada bölgesel koşullar açısından normaldir. Dolayısıyla o dönemde o bölgesel durumda pek çok diplomatik hareket ve gelişme yaşandı. Amerikan hükümeti ve bazı Avrupalı ​​partiler de dahil olmak üzere bazı bölge dışı tarafların, saldırganın İran İslam Cumhuriyeti hükümeti tarafından cezalandırılmasını önlemek için diplomatik hareketlerini ve kapasitelerini kullanacakları öngörülebilirdi.

O dönem farklı düzeylerde farklı mesajlar verilmiş, aziz şehit Sayın Emirabdullahiyan da medya konuşmalarında bu konuyu defalarca dile getirmişti. Kesin olan şu ki, İran'ın bazı tarafların mantıksız taleplerine uyması halinde, bu, gaspçı Siyonist rejimin açık bir zaferi ve Siyonistlerin macera dolu eylemlerine devam etmenin bir ödülü olacaktı.

Dolayısıyla uluslararası hukuk açısından İran, diplomatik çabalarla eylemlerinin haklılığını ve meşruiyetini diplomatik kanallar aracılığıyla dünyaya anlatmak durumundaydı. Özellikle Şehit Emirabdullahiyan İran İslam Cumhuriyeti'nin saldırganı cezalandırma konusundaki yasal hakkını dünyaya açıkladı ve siyasi açıdan bakıldığında bu konuyu pratikte yönetti. Öyle ki, saldırgan en güçlü şekilde cezalandırılarak, bölge dışı güçler de dahil olmak üzere tüm dünya şaşırtıldı ve Siyonistlerin aradığı şekilde krizin büyümesi ve savaşın daha da büyümesi engellendi. Gerçekten son derece akıllı, doğru ve aynı zamanda bilge bir yönetimdi. Hem saldırgan düşman terbiye edildi, cezalandırıldı hem de durum direniş ekseni lehine değişti.

Soru: Gazze'deki ateşkes müzakereleriyle ilgili olarak Katar ve Mısır'ın da aralarında bulunduğu bazı bölge ülkeleri faaliyetlerde bulundu. Bu arada bu ülkelerin İran'la müzakerelerin detaylarına ilişkin görüşmelerine ve istişarelerine de tanık olduk. Öncelikle Hamas'ın bu müzakerelerle ilgili olarak İran'la ne gibi istişarelerde bulunduğunu ikinci olarak, İran'ın bu konuda çaba gösteren ülkelerle yaptığı görüşmelerde hangi hususları öne sürdüğünü söyler misiniz?

Kenani: İran'ın diplomatik hareketleri ve çabası, Filistin halkına, özellikle de Gazze Şeridi'ne karşı yürütülen acımasız savaşı mümkün olan en kısa sürede durdurmaktı. İran İslam Cumhuriyeti, bölgesel ve bölge dışı etkili taraflarla diyalog ve diplomatik müzakerelerde bu eylemleri ciddiye aldı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi de dahil olmak üzere uluslararası forumlarda taleplerde bulundu.

Filistin milletini desteklememiz net bir prensiptir ancak Filistin milleti adına kararlar almıyoruz. Gazze halkına yönelik savaşı durdurmaya yönelik diplomatik çaba sürecini desteklediğimizi defalarca duyurduk ancak Filistin ulusu adına kararlar vermiyoruz. Filistin direniş gruplarının Filistin milleti adına alacağı her türlü kararı destekleyeceğimizi defalarca duyurduk. Defalarca vurguladığımız bir diğer ilke ise hiç kimsenin Filistin milleti adına karar verme hakkına sahip olmadığıdır. Filistin milletinin iradesi dışındaki tasarımlar Filistin coğrafyasında uygulanamaz. Filistin milleti başkalarının kendileri adına karar vermesine izin vermeyecektir.

Bu da İran'ın müzakerelerde vurguladığı bir diğer prensiptir. Birinci önceliğin savaşın durdurulması olduğu, işgalcilerin Gazze Şeridi coğrafyasını bir an önce tamamen terk etmeleri ve Gazze Şeridi'ndeki ablukasının bir an önce kaldırılmasının açık ve acil bir gereklilik olduğu ifade ediliyor. Bunlar Filistin halkının defalarca açıkladığı talepleri ve biz de onlara desteğimizi tam olarak ilan ettik. Ancak daha önemlisi, İran'ın, mevcut durumda savaşın durdurulması yönündeki aciliyetine vurgu yapmasının yanı sıra, Filistin meselesinin tamamen hukuki ve istikrarlı bir çözüme kavuşturulması gerektiğine inanmasıdır. Filistin halkının kendi kaderini belirleme hakkına sahip olması gerektiğidir.

Direnişin Filistin milleti için meşru bir hak olduğuna, işgale karşı direnişin işgal altındaki milletin tartışılmaz bir hakkı olduğuna ve aslında uluslararası hukuk tarafından da tanınmış olduğuna inanıyoruz.

İran'ın 2019 yılında Birleşmiş Milletler'e tescil edilen, Filistin krizini sonlandırmaya yönelik demokratik planı, tamamen açık ve spesifiktir ve tamamen uluslararası hukuka dayanmaktadır. Balfour Deklarasyonu öncesinde bu topraklarda yaşayan ve Filistin topraklarından sürülen tüm Filistinlilerin katıldığı uluslararası mekanizmada referandum yapılması ve Filistin coğrafyasında kendi kaderlerini belirleyerek diledikleri hükümeti kurmalarına olanak sağla. Bunlar, İran'ın hem mevcut krizle ilgili hem de Filistin meselesinin geleceğiyle ilgili olarak diplomatik müzakerelerinde defalarca beyan ettiği ve takip ettiği ilkelerdir.

En Çok Okunan İran Haberler
En Önemli İran Haberler
En Çok Okunan Haberler