İsrail'in 2025'teki Güvenlik Sorunları; İran Tel Aviv'in Büyük Kabusu
Geçtiğimiz yirmi yılda Siyonist rejim, iç ve dış zorluklarını değerlendirmek için spesifik, genellikle de sabit stratejiler ve öncelikler geliştirmişti ve bunlarla nasıl başa çıkılacağının da haritasını çizmişti. 2025 yılında ise savaşın sonuçlarının gölgesinde, kendisini karmaşık ve çözümsüz zorlukların ortasında buluyor.
Tesnim Haber Ajansı - 2025 yılının başlamasıyla birlikte, bir yılı aşkın süredir savaşın gölgesinde bir bataklığa saplanan Siyonist rejim, önceki yıllardan farklı olarak alışılagelmiş zorlukların yanı sıra çok çeşitli yerel, bölgesel ve küresel zorluklarla da uğraşmak zorunda kalan yeni ve benzeri görülmemiş bir durumla karşı karşıya. Özellikle güvenlik düzeyinde.
Siyonistler Aksa Tufanı depreminin enkazı altında
Görünen o ki bu kez İsrailli karar mercileri, daha önce belirlenen ilke ve önceliklere göre bu rejimin geçmiş yıllardaki politikalarını belirleyenler, Gazze savaşının çeşitli sonuçlarıyla yüzleşmede birçok sorunla karşı karşıya kalacaklar. Bütün bunlar, Siyonistlerin kendi aralarındaki iç çatışmaların ve farklılıkların gölgesinde gerçekleşiyor. Bu durum, iç stratejik tartışmalar düzeyinde ve hatta pratik düzeyde açıkça görülüyor.
7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı operasyonu, sahte ve cani Siyonist rejimin tarihinde, bu rejimi ilk kez saldırı aşamasından savunma aşamasına getiren bir dönüm noktası oldu ve onun için ağır ve benzeri görülmemiş kayıplara yol açtı.
Geçtiğimiz yıllarda, belirleyici Aksa Tufanı savaşı öncesinde Siyonist rejimin karar alma organları, riskler ve zorluklarla başa çıkmak için belirli bir ölçek ve öncelik belirleme konusunda kararlıydı ve çoğunlukla İsrail'e bu noktalardan zarar verileceğine inandıkları belirli cephelere odaklandılar ancak Aksa Tufanı, Siyonistlerin tüm bu hesaplarını ve karar verme ilkelerini altüst eden büyük bir deprem gibiydi.
İşgalci rejimin araştırma merkezlerine göre, özellikle İsraillilerin iç güvenliği önemli ölçüde risk altında olduğu bir dönemde her cepheden gelebilecek sürpriz gelişmelerle başa çıkabilmek İsrail gece gündüz kararlarını güncellemek zorunda.
İsrail'in Aksa Tufanı öncesi güvenlik sorunlarıyla başa çıkma stratejisi
Aksa Tufanı Savaşı ve sonuçları öncesinde, son 10 yılda Siyonist rejim tüm dikkatini üç ana cepheye yoğunlaştırmıştı ve bu rejimin tüm güvenlik ve casusluk sistemi de bu cephelere odaklanmıştı; Yani İran, Hizbullah ve Filistin direnişi. Bütün bu yıllar boyunca işgalci rejim, bu cephelerin hareketlerinin derinliğini takip etmek, çalışma planlarını ve gelecek yönelimlerini öğrenmek için her türlü çabayı göstermişti.
Siyonist karar mercilerinin bu rejimin stratejik işlerine ilişkin daha önceki tüm tavsiye ve kararlarında, ana odak noktası, gelecek perspektifi ve çeşitli hedeflerle ilgili olarak iç güvenlik düzeyinde uzun vadeli bir stratejinin benimsenmesiydi. Ayrıca İsrail'in gelecek politikalarına ilişkin öncelik kriteri, İsrail'in en büyük destekçisi olan ABD'nin farklı hükümetlerle stratejik işbirliğini genişletme talebiyle de ilgiliydi.
Bu tavsiye ve kararlar aynı zamanda Siyonist rejim ile bölgedeki Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi ve bu ülkelerle iş birliğinin artırılması projesinin genişletilmesi için daha fazla çaba gösterilmesi ihtiyacıyla da ilgiliydi.
Ve özellikle son yirmi yılda Siyonistler, İran'a ve bölgedeki tüm direniş eksenine karşı bir Arap koalisyonu oluşturmak için her türlü çabayı gösterdiler. Bu elbette hiçbir zaman başarılı olamadıkları bir konu.
Ayrıca bu rejimin askeri öncelikleriyle ilgili Siyonist karar vericiler, İsrail'in savunma teşkilatının güçlendirilmesi ve İran'la başa çıkmak için bölgesel bir hava savunma sisteminin oluşturulması ihtiyacını her zaman vurguladılar.
İsrailliler İran'a karşı bu bölgesel hava savunma sistemini kısmen kurmayı başarmış olabilir ancak sonuç onlar için şok ediciydi. İran İslam Cumhuriyeti'nin Gerçek Vaad-1 ve Gerçek Vaad-2 operasyonlarında, Amerikan Siyonist Ordusu'nun savunma sistemleri ve bölgede bu rejimi destekleyen bazı ülkeler başarısız oldu ve İran insansız hava araçlarını ve füzelerini işgal altındaki Filistin'in derinliklerinde istenen merkezlere tam olarak hedefledi.
Siyonistlerin ayrıca sınırların ötesinden gelen bir dizi tehditle başa çıkmak için uzun vadeli bir stratejisi vardı. Lübnan'daki Hizbullah ve Beşar Esad hükümetinin devrilmesinden önceki Suriye'nin yanı sıra Gazze ve Batı Şeria'daki Filistin direnişi tehdidi de buna dahil. İsrailli karar mercileri, Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki Filistinlileri tamamen tecrit etmek ve Filistin direniş projesini bastırmak için tüm Filistinlilere karşı aşırı güç kullanılmasını önerdi.
İsrail'in 2025'teki güvenlik sorunları/ İran her zaman Siyonistlerin en büyük kabusu
Ancak 2025 yılında Siyonist rejim yeni zorluklarla karşı karşıya: bu zorlukların türü önceki zorluklardan çok farklı ve bu alandaki temel sorunlardan biri de yeni aşamada Siyonistlerin karşılaştıkları zorlukları doğru tanımlayamamaları zira her gün yeni ve şaşırtıcı bir zorlukla karşı karşıya kalıyorlar.
Öncelikle İbrani çevreler bölgede İsrail'e yönelik ana tehdit olan İran'ın bu rejim için her zamankinden daha tehlikeli hale geldiğine inanıyor. İran'ın 2024 yılında İsrail'e yönelik Gerçek Vaad-1 ve 2 operasyonlarıyla gerçekleştirdiği doğrudan saldırıların ardından iki taraf arasındaki çatışmanın denklemi değişti ve İsrailliler, eğer yanlış hesaplanmış bir eylemde bulunurlarsa, İran'dan doğrudan saldırılar bekleyecekleri bir duruma geldi.
Öte yandan Hizbullah'ın işgal altındaki Filistin'in kuzey sınırlarındaki mücadelesi ateşkese rağmen hala güçlü. Lübnan ile Siyonist rejim arasında kırılgan bir ateşkesin sağlandığı bir ortamda İsrailliler askeri bir başarı elde edemediler. İşgal altındaki Filistin'in kuzey yerleşimlerindeki Siyonist mültecilerin yüzde 90'ından fazlası, güvensizlik korkusu nedeniyle hâlâ bu yerleşim yerlerine dönmeyi reddediyor.
2025'te Siyonistlere karşı Filistin direnişi tehlikesi azalmadı daha ziyade Filistin coğrafyasına ve hatta ötesine yayıldı. Gazze'deki direniş savaşçılarının işgalci orduyla mücadelesinin devam etmesinin yanı sıra, Batı Şeria'da Siyonistlere karşı direniş operasyonlarının da ciddi bir şekilde arttığına tanık oluyoruz. İşgalci ordu, Filistin Özerk Yönetimi’nin sınırsız işbirliğine rağmen Batı Şeria'daki direnişi bırakın bastırmayı, hatta zayıflatmayı dahi başaramadı.
Ancak bu yıl Siyonistlere eklenen yeni dış zorluklar hakkında ki belki önceki yıllarda bunu düşünmemişlerdi, öncelikle Yemen'in önemli ve hayati varlığına değinmek gerekiyor. Gazze'ye destek için direniş ekseninde Hizbullah'tan sonra ikinci cephe olarak Aksa Tufanı savaşına katılan Yemen, geçtiğimiz aylarda özellikle Tel Aviv'de İsraillilerin en büyük kabusu oldu.
Yemen'in gerçekleştirdiği operasyonların yoğunluğu, türü ve kullandığı füzelerin türü, bu ülkenin Siyonistlerle yüzleşmede ileri bir aşamaya girdiğini gösterirken, diğer yandan Siyonist rejimin ve Amerikan-İngiliz koalisyonunun Yemen'e yönelik tehdit ve saldırılarının hiçbiri bu ülkeyi Gazze'yi destekleme pozisyonu olan aslından uzaklaştırmayı başaramadı. Bu, yeni yılda Siyonistlerin Yemenliler karşısında büyük bir sorunla karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor.
Siyonistlerin uluslararası izolasyonu
Aksa Tufanı Savaşı'nın en önemli kazanımlarından biri, Siyonist rejimin dünyada reddedilen ve izole edilen bir varlık haline getirilmesi ve bu rejimin, geçtiğimiz on yıllarda Amerika ve Batı’nın sınırsız desteğiyle her türlü uluslararası yargılama ve cezadan muaf tutulmasına rağmen İsrail'in Gazze'deki sivillere karşı yürüttüğü vahşi savaş sırasında işlediği suçların ardından uluslararası hukuk kurumları bu rejimi savaş suçlusu olarak tanımladı ve tarihte ilk kez Uluslararası Ceza Mahkemesi, aralarında Başbakan Binyamin Netanyahu ve bu rejimin eski savaş bakanı Yoav Galant'ın da bulunduğu Siyonist yetkililer için tutuklama emri çıkardı.
Ayrıca Amerikan ve Avrupa uluslarının kendi hükümetlerinin politikalarını takip ederek Siyonistleri her zaman destekledikleri ve bu rejimin yanlış anlatılarına inandıkları bir durumda, bu uluslar İsraillilerin başta çocuklar olmak üzere savunmasız sivillere karşı uyguladığı vahşetin boyutunu gördükten sonra Filistin milletiyle dayanışma hareketleri başlatmanın yanı sıra, Siyonist işgalcileri kınama düzeyinde de büyük hareketler gerçekleştirdi ve ilk kez İsrail'i boykot etmek için küresel çapta büyük bir kampanya başlatıldı.
Bu durum doğrultusunda birçok ülkenin yöneticileri, hatta kendilerini Siyonist rejime destek vermekle yükümlü gören bazı Avrupa ülkeleri, kamuoyunun baskısının gölgesinde bu rejimle işbirliğini azaltmak ve ona silah ihracatını durdurmak zorunda kaldılar. Ayrıca Siyonist rejimin temsilcilerinin birçok uluslararası fuar ve toplantıya katılmaları defalarca engellendi. Bazı ülkeler de uluslararası mahkemenin Netanyahu ve Gallant'ın bu ülkelere girmesi halinde tutuklanması yönündeki kararını uygulayacaklarını açıkladı.
Aksa Tufanı sonrasında Siyonistlerin küresel izolasyonunun örneklerinin özeti olan bu gelişmeler, doğal olarak bu, geçtiğimiz onyıllarda tanıtımına büyük yatırımlar yapılan Siyonist projeye büyük bir darbe vuruyor. Bu olaylar aynı zamanda işgal rejiminin iç güvenlik teorisinin de kalbine indirilen büyük bir darbe zira uluslararası ilişkilerine ciddi zararlar verdi.
İsrail'in 'Kutsal İnek' senaryosunun erozyonu ve çöküşü
Siyonist ordu, Siyonistler arasındaki yüksek statüsünden dolayı her zaman "kutsal inek" olarak anılıyordu ve ona zarar verilmesi yasaktı. Binyamin Netanyahu liderliğindeki bu rejimin kabinesine aşırı sağ Siyonistlerin girmesiyle hatta Aksa Tufanı savaşının başlamasından birkaç ay önce İsrail ordusunun konumuna büyük bir darbe indirildi ve bu rejimin siyasi otoriteleri ordudaki askeri otoriteleri zayıflatmaya başladı. Ancak Gazze savaşının başlamasından sonra Amerika ve Avrupa ülkelerinin defalarca Siyonist orduya her türlü silahı gönderdiği ve şu anda da aynı sürecin devam ettiği bir ortamda İsrail ordusunun birçok eksikliği ve zayıflığı ortaya çıktı.
Operasyonlarında çoğunlukla hava kuvvetlerine, ABD yapımı savaş uçaklarına ve bombalara güvenen işgalci rejimin ordusu, bu savaşta taktiksel yetenekler düzeyinde ve operasyonel görevlerin uygulanmasında büyük bir zayıflık gösterdi. Bunun için tekrarlanan başarısızlıklar ve bu iddialı ordunun imajının yok olmasına yardımcı oldu. İşgalci rejimin kara kuvvetlerinin direniş gruplarıyla yaptığı savaşta defalarca yaşanan başarısızlıkların yanı sıra, bu rejimin hava kuvvetleri de birçok başarısızlık kaydetti ve bu durum eğer bombalar ve Amerikalı savaşçılar yoksa, İsrail ordusunun pratikte savaşacak gücü de olmadığını gösterdi. Siyonist Hava Kuvvetlerinin en büyük zayıflığı ve başarısızlığı, direniş füzeleri ve insansız hava araçlarına karşı çok katmanlı savunma sisteminin başarısızlığıyla ilgilidir.
İsrail Savunma Kuvvetleri ve destekçilerinin İran füzeleri karşısında küçük düşmesi
Pahalı Amerikan hava savunma sistemlerini kullanan İsrail ordusu, direniş füzeleri ve insansız hava araçlarıyla mücadelede önemli bir başarısızlık kaydetti. Bu sistemlerin İran füzeleri ve insansız hava araçlarına karşı en büyük başarısızlığı Siyonistleri korkutan ve küresel düzeyde küçük düşmelerini sağlayan Gerçek Vaad-1 ve 2 operasyonları sırasında yaşandı.
Bugün dahi Siyonist savunma örgütlerinin Yemen füzelerine karşı güçsüz kaldığını, İsrailli yerleşimcilerin ve yetkililerin Yemen füzelerinden korktukları için her gece barınaklara kaçmak zorunda kaldıklarını görüyoruz. Bu durum aynı zamanda Hizbullah'ın işgal altındaki Filistin'in kuzey cephesinde Siyonistler için yarattığı bir durum. Kuzey yerleşim yerlerinde yaşayanların neredeyse tamamının kaçmasına neden oldu ve bu İsrail ordusunun başarısızlığının bir başka işareti oldu.
Böylelikle İbranice kaynaklarda yapılan araştırmalarda da belirtildiği gibi yerleşimcilerin İsrail ordusunun ve kabinesinin gücüne olan güveni her geçen gün azalmakta. Bununla birlikte Siyonist ordunun bu savaşta, tüm yedek kuvvetleri toplayıp uzun süre kullanmasının yanı sıra, polis güçleri de dahil olmak üzere diğer askeri ekipleri de kullanmak zorunda kalması, bu güçlerin aşınmasına yol açmıştır. Ayrıca işgalci rejim, kara kuvvetlerinin eksikliğini telafi etmek için Fransa gibi yabancı uyruklu güçler ve binlerce paralı asker kullanıyor. Bu nedenle Siyonist çevreler, İsrail ordusunun savaş bittikten sonra bile dünyadaki eski konumuna asla kavuşamayacağına inanıyor; Çünkü kısmi başarılara rağmen taktik ve operasyonel görevleri yerine getirmedeki ardı ardına gelen başarısızlıklar, üzerinde ters baskıya neden olacak ve bu da ordunun gerilemesine ve hatta çökmesine neden olabilecektir.
Siyonistlerin büyüyen bölünmesi ve iç çöküşü
Sahte Siyonist rejimin kuruluşundan bu yana, bu rejimin uzun vadeli stratejisi, istikrarlı iç dokunulmazlığa sahip, güçlü, güvenli ve müreffeh bir Yahudi ve demokratik "devleti" yaratmaya dayanıyordu. Siyonist rejimin askeri doktrinine göre iç güvenlik, birçok karmaşık dış sorunla yüzleşmede temel bir unsurdur ve bu şekilde kabine, partiler ve tüm İsrail kurumları, iç safları sağlamlaştırma ve bütünlüğünü koruma yolunda ilerlemelidir. Ancak Netanyahu ve aşırıcı koalisyonunun peşinde olduğu hukuki değişiklik krizinden kısa bir süre sonra meydana gelen Aksa Tufanı savaşının sonuçları, İsrailliler arasındaki iç bölünmelerin derinleşmesine yol açtı.
Aksa Tufanı Savaşı ve sonuçları sonrasında Siyonist yerleşimciler arasındaki sosyal ve etnik çatışmaların derinliği açıkça kendini göstermiş, Siyonist toplumun farklı grupları arasındaki farklılıkların yanı sıra, Siyonist yerleşimciler ile kabine ve ordu arasında da büyük bir uçurum oluşmuştur. Yerleşimci Siyonistler, yetkililerin onların hayatlarını umursamadığını ve özellikle Gazze'deki esirleri öldürmek istediklerini vurguluyor.
Siyonistlerin iç güvenliğinin yok olması
İsrail ordusunun ve kabinesinin Gazze savaşındaki bir dizi taktik başarısının ardından ve hatta Suriye'deki gelişmelerin ardındaki coşkulu durumuna rağmen, birçok İsrailli hâlâ gelecekleri konusunda endişeli ve göç edebilecek olanlar bunu aylar önceden yapmaya başladılar.
Yapılan araştırmalara göre Siyonistlerin Aksa Tufanı sonrasında göç etmesinin temel nedeni gelecek korkusu ve güvensizlik olup, güvenilir ve emniyetli bir yerde yaşamak istediklerini beyan ettiler. Siyonist rejimin yeni stratejik değerlendirmelerinin çoğunda, gelecekte yaşanacak olaylara ilişkin yaygın bir karamsarlık mevcut ve bu durum İsrail'in, sandığının aksine kendi siyasi ve askeri koşullarını bölge ülkelerine dayatamayacağını gösteriyor.
Buna göre Siyonist rejimin bazı siyasi ve askeri yetkilileri; İsrail'in şu anda tanık olduğu ve gelecekte tanık olacağı stratejik değişimlerin, iç cephedeki bölünmelerin derinleşmesine yol açacağını ifade ediyor.
Bütün bunlar, Siyonist rejimin askeri doktrininin en önemli ilkesi olan iç güvenliğin Aksa Tufanı savaşı sonra ciddi zarara uğradığı anlamına gelirken, 2025 yılında İsraillilerin karşı karşıya kalacağı en önemli problemi iç güvenliği karşısında artan iç ve dış tehditler olacak.